Matematik öğretmeni Gülbeyaz, bana iyice takıyor. Onun için var gücümle matematik çalışıyorum ama hayır, ne yaparsam yapayım, kadın bir ya da iki veriyor. Ders bir yana, defter ödevine dört veriyor ki, problemlerin hepsi doğru ve özenle tutulmuş bir defter. Zaten bu problemleri, matematikten her zaman on alan Birsen Polat'tan çekiyorum. Ev ödevinin bir önemi olmadığını da biliyorum. Birsen on alırken benim dört almam tuhaf ama altında şu yazı olmasa hiç aldırmayacağım:

"Lise ikinci sınıf öğrencisine yakışan bir ödev değil! Vaktinizi, daha çok ödev ve derslerinize verirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat ederseniz, sizin için her bakımdan daha iyi olacağını asla unutmayınız!"

Çok kibar bir öğretmen. "Siz" diyor hep! Ama bu not, beni deliye çeviriyor. Ne var ki, daha önceden, neyin nasıl yapılacağını öğrendiğim için, beni disiplin kuruluna veremeyecek..

Gülbeyaz Hanım sınıfa girince, defteri elime alıp ayağa kalkıyorum ve,

- Sizinle konuşmak istiyorum, diyorum.

Alaycı bir gülümsemeyle yanıma geliyor.

- Bilahare konuşuruz, diyor.

- Peki, efendim, diyorum.

Bu "Peki efendim" karşılığı pek mutlu ediyor onu.

- Mamafih daha anlayışlı olacağınızı zannederdim, diyor.

Böyle Osmanlıca ya da Arapça sözcükleri kullanmaya çok meraklı.

- Yanılmışsınız efendim, diyorum, ben açık seçik söylenmeyen lafları pek anlamam!

Bütün bunlara tasdiknamedeki hareket notumun ve diğer kızlara göre aykırı davranmamın neden olduğunu biliyorum. Yakında anlayacaklar ama şimdi çok öfkeliyim. Oturduğum yerden, zil çalana kadar ateş saçan gözlerle kadına bakıyorum. Öfkem gittikçe büyüyor.

Zil çalar çalmaz defteri elime alıp, öğretmen masasına giderek defteri önüne atıyorum.

- Deftere yazdıklarınızı, lütfen bütün arkadaşlarımın önünde açıklayın, diyorum.

Zil çaldığı halde kimse yerinden kıpırdamıyor. Olacakları bekliyorlar..

Gülbeyaz Öğretmen, biraz şaşırmış. Şimdiye kadar değil kızlardan, erkek öğrencilerden bile böyle bir tepki görmediğine eminim!

- Neyi açıklayayım, diyor, dört verdiğimi mi?

- hayır, diyorum, ama madem söylediniz, peki önce ondan başlayın.. Neden dört? Problemlerde bir yanlış var mı?

- Hayır yok!

- Defterim düzensiz mi?

- Hayır, o da düzenli...

- Öyleyse neden dört? Sınıfta dört verdiğiniz başka arkadaşım var mı?

Gülbeyaz, büyük bir öfkeyle defteri eline alıyor.

- Siz sanıyor musunuz ki, biz yalnız ödev ve derslere not veririz? Biz, sizin hal ve hareketlerine de not veririz..

- Evet, diyorum, aslında ben de onu öğrenmek istiyordum. Hal ve hareketlerimde ne olduğunu lütfen açıklayın!

Kadın kıpkırmızı oluyor.. Ne diyeceğini bilemiyor.. Elinde beni suçlayacak somut bir kanıt yok..

- Ne zaman sokağa çıksam sizi görüyorum.. diyor.

- Evet, diyorum, ben de sizi görüyorum. Bundan nasıl bir sonuç çıkarıyorsunuz? Siz de benim kadar çok sokağa çıktığınıza göre..

Kadın ağzını açıyor ama sesi çıkmıyor. "Şimdi ağlamaya başlayacak," diye düşünüyorum.

Öfkeyle defteri elinden çekiyorum. Öyle sıkı tutmuş ki, defterin kabının bir kısmı yırtılıyor.

- Sizin göreviniz bize ders ve ödev vermek. Bizim görevimiz o ödev ve dersleri yapmak. Bunun dışında hal ve hareketlerimizi ilgilendiren bir durum olursa, okulun disiplin kurulu var, oraya verirsiniz..

Masanın başından, sırama doğru defteri fırlatıp atıyorum. Dışarı çıkıyorum.

Hiç kimse sınıftan hala çıkmıyor.. Çünkü Gülbeyaz Hanım benim tahmin ettiğim gibi, içeride ağlıyor. Yaptıklarım çok gücüne gitmiş.

Bir öğretmenin ağlaması, bir öğrencinin ağlamasından iyidir..

İşte tam o sıralarda, Kastamonu Lisesinden sicilimin geldiğini anlıyorum..

Bize coğrafya dersine gelen Adnan Bey, aynı zamanda başmuavin. İyi bir öğretmen, coğrafyayı da çok seviyorum. Ama Adnan Bey, hiç de yumuşak bir hoca değil. Gerektiği zaman erkek arkadaşlarımızı tekmeyle dövüyor, herkes de dövüldüğüyle kalıyor...

Bir sabah üç erkek arkadaşla okula giriyorum. Burada kapı falan yok.. Yukarı doğru çıkan yol, sola bir küçük yolla ayrılıp okulun önüne kadar geliyor.

Binanın giriş kapısında duran Adnan Bey, beni çağırıyor.

- Yavrucuğum, diyor, senden bir ricam var. Bizim okulumuzda senin giydiğin çoraplardan giyilmiyor!

- Biliyorum hocam, diyorum, daha önce tarih hocamız da ikaz etti. Ama ben yazları çalışıp kendi gereçlerimi alıyorum. Çoraba ayıracak param yok!

- Biliyorum çocuğum, diyor, ben babanla konuştum. Ama bir çift çorap atla deve değil. Benim hatırım için değiştireceğine eminim!

İşte lisenin en sert öğretmeni, bana çoraplarımı değiştirtti, ama zorla değil, yumuşaklıkla, ricayla.. Öğretmenler bütün çocuklara böyle yaklaşsalar, sanıyorum hiçbir problem olmaz.

(MERAL ÇELEN'İN ANILARI/ "ÇOCUKLUK VE İLKGENÇLİK YILLARIM/ AZİZ NESİN'Lİ YILLAR", NESİN YAYINEVİ, İLK BASKI 2008, İKİNCİ BASKI 2016)

Zonguldak Nostalji-y.yıldırım-28 Kasım 2024

Kaynak: Haber Merkezi