Bugün bir nostalji yapmak istedim; ilköğretim ve lise dönemimde öğretmen serbest konulu kompozisyon yazın dediği zaman yazdığım fiks bir konu vardı. İşte bugün de onu yazmaya çalışacağım. O zaman bir söz verilirdi bizlere; bizler de o söze uygun şekilde bir başlık bulup kompozisyon yazardık; benim jenerasyon gayet iyi bilir bunu. Şimdilerde bu okullarda nasıl oluyor bilmiyorum, malum sistemler ve müfredat değişim göstermektedir. Mesela öğretmen “Çalışan demir pas tutmaz sözü ile ilgili kompozisyon yazın” derdi. Biz de bir başlık bulur; giriş – gelişme - sonuç Allah ne verdiyse yardırırdık. Nedense o zamanlar yazacağım konunun tanımını yapardım giriş bölümünde, şimdilerde yazarken asıl konum gelişme bölümünde oluyor. Çünkü o zamanlar hayatın ters köşelerinin farkında değildim, dümdüz yazıyordum ama şimdilerde girişi okurken ki beklentiyle sonucum çok farklı oluyor; ve inanın ters köşe yapmaya bayılıyorum. Umarım kızmıyorsunuzdur; ama eski usul yazacağım şimdi. Ufak farklılıklar olacak, 2.paragrafı giriş olarak algılamanızı önemle rica ediyorum.
Bilim nedir? O zamanlar bilimin diğer adına ilim derdim ama nedense ilimle bilimi ayrıştırdılar gibi bir şeyler oldu. Neyse, bir bilim insanı olan Einstein bilimi şöyle açıklıyor; her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası olarak tanımlamıştır. Baktığımız zaman bilimin öncesinde korkular ve merak etkili olmuştur. Evrendeki bilinmezleri açıklama gereği duymuşturlar. Şimşek çakmış, deprem olmuş, toprak kaymış ve nicelerinden sonra bu olayları gözlemlemişler, öğrenmeye ve açıklamaya çalışmışlar. Nerelerden nerelere gelmiş durum; ne kadar ilerlermiş ve şimdilerde neyi merak ediyor bilim. Eski usulde tanımı yaptıktan sonra 2. paragrafta gelişme bölümüne geçerdik; konuyla ilgili örnekler falan verirdik. Şimdi yazdıklarımı da 2.paragraf gibi düşünmenizi rica ediyorum. Evren büyük bir olgu bu sebeple yüzyıllar içinde bilimin 4 temel niteliği oluşmuştur. 1-Çeşitlilik; bilim herkesin ilgilenebileceği ve bilimin konusunun her şey olabileceğini vurgular. Belli bir zümreye ait değildir bilim, isteyen herkes ilgilenebilir. Sadece belli başlı konular zaten hiç değildir. İstediğin her konuda bilimsel çalışmalar yapılabilir; belli sınırları yoktur. Tabii ülkeler kendileri kendi coğrafyası içinde yasaklar koyabilir ama bu durum literatürdeki bilimle alakadar değildir. 2-Süreklilik; bilim hiçbir zaman durmaz, devamlı ilerleme halindedir. Teknolojinin durduğunu gördünüz mü hiç, değil mi ama. Önceleri ev telefonları lüks bir ihtiyaç gibi gelirken şimdilerde ev telefonlarının yüzüne bakmıyoruz, akıllı telefonlarının şarj cihazlarına bağlı durumdayız. 3-Yenilik; sürekli yeni bilgilerin ya da bu bilgilere ekstra bilgilerin eklenmesi, telefonlara gelen güncellemeler gibi mesela. Son olarak da 4-Ayıklama; her zaman bilgilere ulaşılabilir olmasıdır. Bu bilginin denetlenebilmesi ve yanlışsa ayıklanıp yeni bir bilgi konulmasıdır. Bunun yanında bilimin çok eski zamanlarda başlaması ve evrenin çok geniş bir konu olması sebebiyle; çok fazla türü vardır. Konuyu ele alış şekilleri olsun, kullanılan yöntemleri gibi etmenlerle çeşitlere ayrılmıştır. Astronomiden Matematiğe, Antropolojiden Siyasete, Biyolojiden Sosyolojiye ve daha niceleri. Çok geniş yelpazeye sahiptir bilim ve ucu bucağı yoktur.
Şimdi eski usulde 3.paragrafta sonuç bölümü olur ve anlatmak istediğinizi, temanızı kısa bir şekilde açıklarsanız. Bilim, ülkesel bazda ele alırsak; çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak, daha adaletli daha sağlıklı bir hayat yaşamak için mutlak bir gereçtir. Kim ne derse desin, bilime sırtını dönmüş hiçbir ülkede uzun soluklu refah olmaz. Bilim; akıldır, refah, huzur, değer, vizyon, kaliteli ve özgürlüktür. Bilime sırt dönmek ise kendi kendinize kafanıza sıkmaktır.
Çok pis dejavu oldum eski usul kompozisyonumu şimdiki ben modumda yazarken. Eski usule göre başlığım “Bilime sırt dönme” ve yine bu konuyu yazmama beni sevk eden söz ise Mustafa Kemal’in 94 sene söylediği sözüdür
“ Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir” 22.09.1924 M.K.ATATÜRK