Bazen her şey üst üste gelir ya hani; bu deyimi hepimiz biliriz. Deyim demişken bazı sözlerin atasözü mü deyim mi olduğunu karıştırdığımız çok olur. Pek konumuz dâhilinde değil ama size bu konuda bir ipucu vermek isterim. Bu ayrımla ilgili birkaç kural vardır ama size en basitini en çok işe yarayan altın kuralı söylemek istiyorum. Atasözleri bir ders yani mesaj verir. Kısacası öğreticidir. Deyimlerin ise öğretici olma özelliği yoktur. Sadece bir durumu mecaz yollarla ifade eder. Neyse altın kuralı sizlere verdim; ben artık konuma geri döneyim.
Aklımızın ucundan bile geçmeyecek olumsuzluklar bazen ardı ardına karşımıza çıkar, adeta yakamıza yapışır. Bir sıkıntıyı çözeceğim derken pat bambaşka yerden bir şey patlar gelir, tam bu sıkıntıya da bir çözüm yolu ararken hiç alakası olmayan yerden bir sıkıntı daha patlar; her şeyden kötüsü de “ Bu bahtsız dönemi yaşarken yanında dertleşebileceğin ve/veya destek alabileceğin kimsenin olmaması durumu ” ( Babalar gibi YALNIZLIK ) son darbeyi vurur bizlere ve resmen dumura uğratır, koca bir boşluğa sokar insanı. İnsanın hayatını karartır ve her saniye daha da zifiri olur karanlığı; her ne kadar bazı çıkış yolları arasa da sürekli bir daral gelir insana ve aklını bu sorunları ne zaman aşacağım sorusuyla doldurur; tüm zihnini meşgul eder ve geceleri de pek uyuyamazlar. Genelde bu dönemde yorgun umutlardan taze ümitsizliklere yatay geçiş yapılır. Kimi kabuğuna inzivaya çekilir, kimi bir şeylerle uğraşarak suların durulmasını bekler. Bu evrede gücü yetmeyenler, sıkıntılara yenik düşenler bambaşka, olumsuz ve kesinlikle tasvip etmeyeceğimiz ama onun için tek çıkar yolu olarak nitelendirdiği yollara başvurur. Ben bu yolları hiç düşünmek bile istemiyorum, kimse de düşünmesin zaten!
Sanırım tam da depresyona yaklaşılan bir durumdan bahsediyorum ama gerek yok böyle şeylere. Hayatımızda depresyona sokacak milyon tane neden var ama milyon tane de depresyondan çıkartacak neden var; aslında hayatımızın yarısını bakış açılarımız belirliyor. Diğer yarısını şans, yalakalık, arkandaki güç / güce sırt dayamak, menfi çıkarlar vb. olgular belirlemektedir. Aslında insanların en çok şikâyetçi olduğu konu mutsuzluktur ama mutsuzluğa da diğer insanlar itiyor insanı. Bir insan bazen tek bir kelime, bir tane papatya, bir kitap, bir gülüşle bile mutlu olabilirken; bizler bunun farkına bile varmadan ısrarla zorlaştırıyoruz. Bunu da tutarsız davranışlar, görsel beklentiler, ihtişam arzusu, sosyal çevre, dizilerdeki lüks hayatlar ve yanlış tercihler tetikliyor. Sonra ben mutsuzum, depresifim bilmem ne havaları yaşıyor insan. Aslında ben hatalıyım, yanlış yaptım demek yerine sorumluluğu üzerinden atıp; ben mutsuzum, yaşamak istemiyorum tribine bağlıyor. Anlayacağınız başkalarının bencillikleri ve hataları yüzünden bir kısım insan acı çekiyor ve bu kişiler kendi acılarının sebebinin de kendi bencillikleri ve hataları olduğunun farkında bile olmuyor. Sonra da dünya yaşanmaz ve acı dolu diye dem vuruyoruz. Dünyayı acılarından arındırıp güzelleştirmek içinde önce kendiniz güzelleştirmemiz gerekiyor. Umarım bunu okuyup kuaföre falan gitme fikri geçmemiştir aklınızdan; şaka yapıyorum kendinizi güzelleştirmek derken neyi kastettiğimi anladığınızı biliyorum.
Bu arada geldiği zaman peş peşe geliyor, evet ve ben de o evredeyim. Bana ukala diyebilirsiniz birazdan söyleyeceğimden sonra; öncelikle ben zeki bir insan olduğumu biliyor ve düşünüyorum. Ama anlamlandıramadığım bir dönemi yaşıyorum; hem de anlam veremediğim insanlarla. Bazen kimin neyi ne için yaptığını ya da yapacağım diyenlerin neden ısrarla yapmadığını anlamlandıramıyorum. Umarım sizler anlamlandırdığınız insanlarla anlam verdiğiniz mutlu bir hayatı yaşarsınız ya da yaşıyorsunuzdur.