Bugün 12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günü.
İstiklal Marşımızın, 12 Mart 1921 tarihinde TBMM tarafından kabul edilişinin 98. Yıldönümünü anıyoruz.
TBMM’nin isteği ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı yarışmaya katılan 724 şiir arasından, büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un yazmış olduğu şiir, 12 Mart 1921 tarihinde devletimizin ve milletimizin bağımsızlığının sembolü olan İstiklal Marşımız olarak kabul edildi.
MİLLİ ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF ERSOY’A CENAZE TÖRENİ BİLE ÇOK GÖRÜLMÜŞTÜ
Mehmet Akif, 27 Aralık 1936 tarihinde Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanında kaldığı dairede hayatını kaybetti. Cenaze namazına onu seven binlerce genç ve dostları katıldı. Akif’in cenaze namazı için herhangi bir resmi bir tören hazırlanmamıştı. Cenazeye resmi kişilerden ve kuruluşlardan katılan hiç kimse olmadı.
Türkiye’nin İstiklal mücadelesinin sembol isimlerinden Mehmet Akif Ersoy I.Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili olarak görev yapmıştı. Mehmet Akif Anadolu’nun birçok şehrinde camilerde verdiği hutbelerle halkın milli duygularını coşturmuş ve halkın milli mücadeleye destek vermesinde önemli rol oynamıştı. Kurtuluş Savaşını destanlaştırarak yazdığı İstiklal Marşı’nı da millete armağan etmişti.
1923 yılında Ankara’dan İstanbul’a dönen Mehmet Akif Abbas Halim Paşanın daveti üzerine kışı geçirmek üzere Mısır’a gitti. 1926 yılına kadar kışları Mısır’da geçiren Mehmet Akif’e 1925 yılında Türkiye’ye döndüğünde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kur’an’ın Türkçeye tercümesi teklifi yapıldı. Uzun süre bu teklifi reddeden Mehmet Akif ısrarlar karşısında kabul etti. 6-7yıl kadar üzerine çalışma yaptı. Ancak 1932 yılı Ramazanında teravih namazından sonra Kur’an yerine Türkçe tercüme okunması kendisinde yapacağı tercümenin Kur’an yerine okutulma endişesini doğurdu.Bu endişe üzerine Diyanet İşleri Başkanlı ile yapmış olduğu sözleşmeyi feshetti.
1926 kışından itibaren Mısırdan dönmeyen Mehmet Akif Kahir’e yakınlarındaki Hilvan’a yerleşti. Kahire’deki “Câmi-ül Mısriyye" adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri veren Mehmet Akif maddeten sıkıntılı bir hayat yaşadı. 1936 yılında rahatsızlanan Akif hava değişimi için önce Lübnan’a sonrasında ise Antakya’ya gitti. Ancak hastalığının ilerlemesi üzerine 1936 yılının haziran ayında istanbul’a gelerek tedaviye burada devam etti. İstanbul’da bulunduğu süre içinde eski dostları, sevenleri tarafından sık sık ziyaret edilen Mehmet Akif, 27 Aralık 1936 tarihinde Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanında kaldığı dairede hayatını kaybetti. Gazeteler ertesi günü Akif’in vefat haberini verdiler.
Ertesi günü Beyazıd Camisindeki cenaze namazına onu seven binlerce genç ve dostları katıldı. Akif’in cenaze namazı için herhangi bir resmi bir tören hazırlanmamıştı. Cenazeye resmi kişilerden ve kuruluşlardan katılan hiç kimse olmadı.
Mehmet Akif’in Cenaze namazına bir hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof.Dr.Sulhi Dönmezer 5 Ocak 1987 de Tercüman gazetesinde “ Akif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatacaktı :
‘…O zamanların ülkemizde egemen tek partinin otoriter düzeni içinde kimse idare ile çelişkiye düşmek istemediği için basında Mehmet Akif’in yurda dönüşü ve hastalığının seyri hakkında pek fazla haber yayınlanmazdı….
Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmını bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akife ait bulunduğu anlaşılınca bir anda yüzler genç ağlamaya başladı. …Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı ama ne vali,ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu.”
O tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof.Dr. Abdülkadir Karahan da cenazeye katılmış ve bir konuşma yapmıştı. ‘Akif’in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası’ başlıklı bir yazıda hatıralarını anlatan Karahan cenaze töreni sonrasında başına gelenleri şöyle anlatıyordu :
‘Burada bir olaya daha değinmek isterim. Benim o eşi az bulunur Milli Marşımızın eli öpülecek şairimizin kabir başındaki hitabemi, takdir yerine adeta tekdirle karşılanmak istenmesini ben bugün bile bir muamma gibi çözemediğimi de işaret etmek isterim.Çünkü 3 gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulundan Emniyet Müdürlüğüne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti. “ Ne sıfatla resmi makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı sormuştu. Cevabım yaklaşık olarak şöyleydi: Ben herhangi bir şairin değil, Türk Bayrağı göndere çekilirken, yazdığı İstiklal Marşı ile göklere seslenen bir zatın kabri başında milletimizin duygusunu, saygısını dile getirdim. Beni buraya çağırmakla hata işlemiş bulunuyorsunuz.”
Dönemin yöneticileri her ne kadar Mehmet Akif'e bir cenaze töreni hazırlamamış olsalar da sevenleri ve binlerce üniversite öğrencisi onu son yolculuğunda el üstünde Edirnekapı mezarlığına kadar taşıdı.
(Kaynaklar: M.Ertuğrul Düzdağ, Mehmet Akif Ersoy, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri)
(Mithad Cemal Kuntay,”Mehmed Akif, Hayatı-Seciyes-Sanatı-Eserleri)
(Ömer Aymalı / Dünya Bülteni)
VE MEHMET AKİF’İN ÇÖPLÜKTE ÖLEN OĞLU
Peki ya Mehmet Akif’in oğluna ne olduğu konusunda bilgi sahibi olan var mı
Yazar Çetin Altan’dan bir alıntı yapayım sizlere.
lütfen iyi okuyun
“Yıl 1966 sonları. Kapınıza bir adam gelir. Adı Emin Ersoy’dur. Merhum Akif’in oğlu.
Bir öğle sonrası odamdayım. ”Sizi biri görmek istiyor” dediler. “Buyursun” dedim. İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. Hazırolu andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla: ”Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum” dedi. Bir anda ne olduğumu şaşırdım. Nasıl şaşırdım bilemezsiniz. Eski bir dostluk havası yaratmak istercesine: ”Oooo buyurun buyurun, nasılsınız?” türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. O, tavrını bozmadı: “Rahatsız etmeyeyim. Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim.” dedi.
Gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum. Ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. O, bükük boynuyla: ”Siz ne münasip görürseniz.” dedi.
Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime.
”Durun bakalım neyimiz varmış” gibilerden cüzdanı açtım; içinde ne varsa çıkardım, fazla bir şey de yoktu. Bir iki adım attı. Sanırım sadece bir 10, yahut 20 lira aldı. “Çok çok teşekkür ederim, rahatsız ettim.” dedi ve çıktı.
Aradan bir ay geçti geçmedi; gazetelerde küçük bir haber ilişti gözüme:
Beşiktaş’taki çöp bidonlarından birinde Mehmet Akif’in oğlunun ölüsü bulunmuştu”
Evet Merhum Mehmet Akif Ersoy’u rahmet ve minnetle anıyoruz.
Anıyoruz anmasına ama
Maalesef ne Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a, ne de oğlu Emin Ersoy’a sahip çıkamadık.
Ne kadar acı da olsa gerçek bu şekilde
**
FIRSATÇILARA GÖZ AÇTIRILMASIN..
90 gün önce Çin’de meydana çıkan ve şu ana kadar dünya genelinde 80’den fazla ülkeye yayılarak binlerce kişinin ölümüne sebep olan Corono virüsü Allah’a şükürler olsun ki hükümetin aldığı akılcı tedbirlerle şu ana adar ülkemizde yoktu.
Türkiye olara şu ana kadar çok güzel bir çalışma ile ülkemizde Corono Virüsü vakasına rastlanılmamıştı.
Ancak çok uzun zamandır özellikle sosyal paylaşım sitelerinde o kadar çok ahlaksız ve yalan yorumlar yapıldı ki hiç sormayın
Yok afendim “ülkemizde corono varmış da hükümet saklıyor” gibisinden yalan beyanlarla vatandaşın beynini bulandırdılar,
Yalanı devamlı söyleyerek insanların kafasını bulandırdılar. Halbuki tüm Dünya ülkeleri Türkiye’ni Corono virüsüyle mücadelesine gıbta ederek ülkemizle bağlantıya geçtiler ve aynı tedbirleri uygulamaya başladılar. Türkiye kadar bu süreci son derece şeffaf ve kararlı bir şekilde yürüten dünyada başka bir ülke olmadı. Tüm bu şeffaflığa ve Corono virüsüyle mücadeleye karşın kendini bilmez hadsizler, yalancılar tarafından sosyal medyada olsun, sokakta olsun hep yalan yanlış bilgiler konuştular. Bu konuyu bile siyasete alet ettiler. Tüm bu alınan tedbirlere rağmen yurt dışı kaynaklı olarak, özelikle belirtmek istiyoruz yurt dışı kaynaklı, yani Yurt içinden değil bir vatandaşımızda corono virüsü tahlillerini pozitif çıktığı belirtilerek o kişi ve temasta olduğu ailesi karantina altına alındı. Üstüne üstelik Sağlık bakanı Fahrettin Koca bu açıklamayı gece geç saatlerde yaparak ertesi güne bile bırakmadı. Sağlık bakanlığımız tüm mücadeleyi kamuoyuna açık bir şekilde ve şeffaf olarak yürüttü.
Yani şu ana kadar vatandaştan hiçbir şey saklanmadı. Saklanmamasına rağmen yinede saklıyorlar diyen art niyetliler yine durmadı. Ülkemizde Corono giriş yaptı diye utanmasalar göbek atacaklar. O derece vahim bur tablo ile karşı karşıyayız yani. Bu sefer de “Bak biz diyorduk inanmıyordunuz, bakın biz haklı çıktık” diyecek kadar da yüzsüzler, hadsizler, Şimdi de neymiş efendim. İMF Corono Virüsüyle mücadele için 60 milyar dolar kaynak aktarınca Türkiye’de bu paradan yaralanmak için harekete geçmiş şeklinde son derece akıldan yoksun ve son derece aptalca bir yorumu sosyal medyada yapmaya başladılar. Bu yorumları yapanlar insanlıktan nasibini almamış olanlardır. Dün sağlık. Ticaret ve Turizm bakanı bilim kuruluyla bir araya geldi ve basın açıklaması önemli açıklamalarda bulundular. Sağlık bakanı korkulacak bir durum yok çünkü tedbirlerimiz oldukça sıkı ve tahlilinde pozitif sonuç çıkan hastanın sağlık durumunu ise şimdiye kadar çok iyi olduğunu söylemesi kamuoyunu oldukça rahatlatmış durumda. Ticaret Bakanı ise özelikle Corono yu fırsat bilerek gıdalara fahiş fiyatta zam yapan uyanıkları göz açtırmayacakların ifade etti. Ayrıca Turizm Bakanı da bu sene az turist gelmesinde hiçbir sakınca yok diyerek, yurt dışına kısıtlama yapacaklarını ifade etti. Kısacası tüm tedbirler alınmış durumda. Vatandaş olarak kişisel hijyen konusunda da duyarlı olduktan sonra kanımca korkmanın da bir anlamı yok.
ZONGULDAK’TA TÜM RESMİ VE ÖZEL KURUMLARDA DEZENFEKTASYON BAŞLAMALI
Corono tehdidine karşı Zonguldak genelinde bulunan tüm resmi ve özel kurumlar dezenfektasyon ve temizleme çalışmalarına hızla başlamalı.
Belediye Başkanları olsun esnaflar olsun bu konuya duyarlılık göstermeli
Ayrıca
Halk Zonguldak Belediyesi halk otobüsleri ve tüm dolmuşçu esnafları da araç içi dezenfektasyon yapması konusunda Şoförler ve Otomobilciler odası öncülük etmelidir