İnsanlık daha önce böyle sıkıntılı dönemler yaşasa da biz daha önce böyle bir dönem yaşamadık. Şuan anormal zamanlar yaşıyoruz. Bazen böyle zamanlara da ihtiyaç vardır. İnsan böyle zamanlarda bir şeylerin farkına varabilir ve anlayabilir. Yoksa tok açın halinden ne anlar değil mi?
İyi de ne anladık?
Uzay çağında da olsak bir virüs karşısında ne kadar aciz ve basit olduğumuzu, aslında hepimizin ayrı ayrı ülkelerde değil bir dünyanın içinde yaşayan dünyalılar olduğumuzu anladık.
Başkasına batan çuvaldızları iplemezken kendimize batan iğnenin ne kadar acıttığını, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında doktor ve ilaç bulamayan insanların durumunu anladık.
Dışı temiz ahlaka pis olanları, fırsatçılığın bir virüsten çok daha tehlikeli olduğunu, en ihtiyaç olunan anda maskenin ve kolonyanın fiyatını katlayanları anladık.
Hayatımızı ne kadar verimsiz ve boş geçirdiğimizi anladık. Uğruna çıldırılan pek çok marka eşyanın aslında hiç önemli olmadığını, israfı, bilinçsiz tüketmeyi bırakmayı ve minimal yaşamamız gerektiğini anladık.
Özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu, boş yere yaşanan depresyonların, arabesk ve kendini acıya odaklayarak negatiflikten beslemenin nasıl saçma bir şey olduğunu anladık. Basit şeylerden de mutlu olabileceğimizi; kahve içmek, parkta yürümek, deniz kenarında oturmak, arkadaşlarımızın evine gidebilmek, sevdiklerimize sarılabilmek, yeni insanlar ile tanışabilmek, sosyalleşmek ve gezebilmenin kıymetini anladık.
Temizlin önemini ve aslında düşündüğümüz kadar temiz ve titiz olmadığımızı anladık. Küçükken eve gelen misafire neden kolonya tutuyormuşuz ve hani şu kuşak çatışması yaşayıp beğenmediğimiz büyüklerimiz neden bize “Ellerini yıkamadan sofraya oturma evladım.” diyormuş, anladık.
Adalet ve eşitliğin olmadığı bu dünyada en zenginlerin; kraliyet aileleri, hoolywood yıldızları, futbolcular… Ve en fakirlerin aynı hizaya gelebildiğini, üzerine güneş batmayan imparatorluğun başbakanın da emekçi, sıradan bir insan gibi virüsü kapabileceğini, yoğun bakıma girebileceğini ve yusuf yusuf edebileceğini anladık.
Ve en kötüsü de neyi anladık biliyor musunuz? İki kola, bir luppo için tüm kuralları hiçe sayanları görünce Aziz Nesin’in haklı olabileceğini anladık.
Peki bu kadar “Anladık” dedik de anladık mı?
Anlamadık…
Şuan yumurta totonun ağzında, esas olarak anlayıp anlamadığımız; her şey normale döndüğünde nasıl birilerine dönüştürdüğümüzle ortaya çıkacak. Anladığımızı düşünenler varsa bu yazıdaki tüm “Anladık” yazan yerleri iki sene sonra “Anlamadık” olarak değiştirip okusun gari.
Sevdiğim söz: “Hayalim; küçük bir çocuğa ‘ne kadar seviyorsun’ dediğinde, açıp elini iki yana ‘işte bu kadar’ derken ki o masum sevgiyi bulmaktı.” – Aziz Nesin
Tavsiye film: The Man Who Knew Infinity
Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine veya instagram hesabına yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.
e-mail: [email protected]
İnstagram: b.bulut09