Türkiye genelinde Yakın bir zamanda 31 ilde birlerce kişiyle yapılan Gazete Okunurluk ve Algı Araştırması sonuçlarına göre Türkiye genelinde basılı gazete okuyan bireylerin oranı yüzde 53’müş. Bu araştırma 18 yaş ve üzerinde yapılan bir araştırma olduğu için zaten okumayan grupta genelde çocuk grubu oluyor.
Farklı bir araştırmada ise Türklerin gazete alma alışkanlığı araştırılmış
Ve yapılan araştırma sonuçları da oldukça çarpıcı
Buna göre Türkiye’de bayiden gazete olanların oranı sadece yüzde 3,
Yani Türkiye’de gazete alma oranı çok düşük
Ama gazete okuma oranı çok yüksek
Peki bu nasıl oluyor
Aynı araştırmada ortaya çıkan farklı bir sonuç daha var
Oda biz bayiden satın almak yerine gazeteleri çay ocaklarında, kahvelerde, lokallerde vs. okuduğu gerçeği
Size şöyle küçük bir örnek vereyim
Bir çay ocağında, kahvede ya da lokalde bir gazeteyi sadece 1 kişi okumaz, onlarca, yüzlerce kişi okur
Bir gazeteyi belki bir iki alır ama onlarca kişi okur.
Kimisi sırf o gazeteleri okumak için o kahveye lokale giden çayını içer
Sistem böyle tıkır tıkır işler.
YEREL GAZETELER BU YASAKTAN MUAF TUTULMALI. TGF HAREKETE GEÇMELİ..
Bilindiği gibi Covit 19 nedeniyle 80 gün tüm kahveler, lokantalar, umuma açık yerler kapalı kaldı ve 1 Haziran itibariyle tekrar açıldılar.
Elbette yeni normalleşme uygulamaları kapsamında çeşitli yasak karları ile birlikte
Bildiğim kadarıyla kahvede, çay ocağında, lokallerde 1 Haziran’da yayınlana genelge gereği gazete bulundurulması yasaklandı. Sadece çay ve diğer içecekler içilip gidilecek.
Covid 19 sebebiyle zaten çay ocakları kahvehaneler, lokaller 80 gündür zaten kapalıydı. Ve buna 1 Haziran’dan itibaren geçen süreyi de eklersek, 96 gün ediyor.
Evet 96 gündür vatandaş kahvede, çay ocağında, lokallerde gazete okumaya hasret
Özellikle yaşlı kesim internete irerek gazete okuyamıyor
Halkın büyük bir kesimi gazete okumaktan mahrum kaldı.
Yaygın basın için bir şey diyemem ama en azından yerel basın için bu yasak kalkmalı
Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulabilir.
Tabi ki sağlık önemli ama madem ki normalleşme süreci başladı
Demek oluyor ki artık gazetelerde okunabilir.
Haksız mıyım
**
SELİM ALAN’IN TOPLANTISINDA ONLARI GÖREMEDİM
Zonguldak Belediye Başkanı Dr. Ömer Selim Alan Pazar günü akşam Kapuz Plaj Tesisleri’nde açık havada bir basın toplantısı düzenledi. Sosyal mesafeye uygun olarak gerçekleştirilen basın toplantısına il merkezimde bulunan tüm basın yayın kuruluşları, haber ajansları davetliydi.
Özel ajansları bilemem ama devletin ajansı olan Anadolu Ajansı (AA) Zonguldak Bürosu’ndan muhabirlerin o basın toplantısında olmaması benim oldukça dikkatimi çekti.
Tabi ki katılıp katılmamak kendi bilecekleri bir konudur
Ona kimse karışamaz elbet ama
Yinede merak etmiyor değilim hani
Yoksa Zonguldak’ın Belediye Başkanının basın toplantısının da söyleyecekleri, yapılan çalışmalar AA için haber değeri taşımıyor mu?
**
“Sufizm’de SU FELSEFESİ
Suyun doğası bir felsefe anlatır. Mesela dağdan akan suyu düşünün. En az direnç gösteren yolu seçer akmak için. Yani önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya. Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler: “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”
Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi. O zaman ne yapar, birikip üstünden aşar. Yok eğer bu da olmuyorsa sabırla kayayı damla damla delmeye başlar. Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler. Sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir. “Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.” der Şems-i Tebrizi. Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir. Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder. Su hep akar. Bilir ki aktıkça temizlenir. Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar. Üzerine pislik birikir ve Sufiler bu yüzden derler ki: “Sen su gibi ak. Her daim yenilen. Her gün yenilen. İki günün aynı olmasın. Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.”
Mesela su değişimden hiç korkmaz. Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar. Su değişimi ne güzel de anlatır. Bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne yağmur olup iner yine yere.
Ayrıca su uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez. Her yere her şeye uyum sağlar. Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır. Uyum sağlayanlar esnektir çünkü. Değişime direnenlerse katı. Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz. o yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır. Aynı zamanda akışa teslim olur. Teslimiyet içindedir. Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu. Su berraktır, şeffaftır. Olduğu gibidir yani. Paylaşımcıdır. Hep besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Hayatı başlatandır. Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır. İşte suyun bu yapısından dolayı Sufiler birbirlerine “Su gibi ol Azizim” derler.”