Bir kapının eşiğindeyiz. Adı "üniversite"... Ama içeriye girerken yalnızca zekâ, emek, azim yetmiyor. Sırtında bir "isim", bir "dayı", bir "torpil" taşıman gerekiyorsa; orası üniversite mi, yoksa ayrıcalıklı bir zümrenin partisi mi?
Eğitim, insanı özgürleştirir, ufkunu açar derler. 
Bilginin kutsallığına, emeğin adaletine inanırız. Ama gelin görün ki, bu topraklarda bilgi değil, kimin kimi tanıdığı konuşuyor artık. Üniversite kürsülerinde adalet değil, sadakat ödüllendiriliyor. Akademik unvanlar CV’den çok, bağlantılarla şekilleniyor. Bilim insanı olmak isteyen biri, önce kimin yakını, yeğeni olduğunu sorgulamak zorunda kalıyor.
Bir öğrenci, gece boyunca sınava çalışırken, sabah uykusunu almış bir “tanıdık çocuğu”, onun hayalini masanın üzerinden alıp çantasına koyabiliyor. Çünkü bazılarının sırtı pek, yolu açık. Bazılarıysa ne kadar çalışırsa çalışsın, hep aynı duvarın önünde duruyor: Torpil.
En acısı da şu belki: Gençlerin içi umutsuzlukla doluyor. “Çalışmanın bir anlamı yok, nasıl olsa torpil işliyor” diyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Eğitimde adaletin yittiği yerde, gelecek de puslu bir manzaraya dönüşüyor. Ama kimin umrun da.
Siyasetin eli, üniversitenin yakasından bir türlü düşmüyor. Rektör atamaları, akademik yükselmeler; liyakat değil, biat ölçüsüne göre yapılıyor. Bilim değil, bağlılık aranıyor. Ve bu bozulma yalnızca üniversitenin duvarları içinde kalmıyor. Tüm topluma yayılıyor. Çünkü adaletsizlik bulaşıcıdır.
Felsefeye göre adalet, herkese hak ettiğini vermektir. Peki şimdi soralım: Hak edenin değil, yakını olanın kazandığı bir düzende biz neyi savunuyoruz? Bu, adalet mi, yoksa sadece güçlüye boyun eğiş mi?
Bir ülkenin geleceği, gençlerinin gözlerindeki ışıkla ölçülür. O ışık, torpilin gölgesinde sönüyor. Sessizce, usulca, ama geri dönülmez şekilde...
A partinin gençlik kolları bile herhangi bir akademisyene veyahut rektöre el ayak öptürüyor bir tek bana mı saçma geliyor bu olay soruyorum size. Ne yapalım siyaset mi diyeceğiz ya da bu devir böyle kabullenecek miyiz. Baban aklına gelmez mi bu durumda ya da annen, ailen aklına gelmez mi hiç, onların hakkını nasıl öderiz düşünmez misin hiç. 
Bugün torpile sessiz kalan, yarın adaletsizliğe alışır. Ve bir gün kendine sıra geldiğinde, artık kimse kalmaz yanında.
Sizlere söylüyorum alıngan siyasiler, bu devran elbet bir gün değişir, bir gün gelir mazlumların hikayesi de anlatılır.