Tarih dediğimiz şey bazen kitaplarda yazan büyük savaşlardan ibaret gibi görünür. Oysa tarihin içinde saklı, derinlerde kalmış öyküler vardır. İşte bugün size böyle bir hikâyeyi anlatacağım. Osmanlı döneminde sarayda görev yapan kişiler arasında pek çok ilginç hikâye gizlidir. İşte bunlardan biri, 2. Abdülhamid döneminin dikkat çeken harem ağalarından biri olan Nadir Ağa’nın hikâyesidir. Hayatı boyunca hem sarayda hem de sonrasında örnek bir duruş sergileyen Nadir Ağa, sıradan bir harem ağası olmanın ötesine geçmiştir.
Habeşistan’dan Saraya Giden Yol 
Nadir Ağa’nın hayat hikâyesi Habeşistan’da, yani bugünkü Etiyopya topraklarında başlıyor. Çocuk yaşta ailesini kaybedince kendisini bir anda zor bir yaşamın içinde buluyor. O dönemde yaygın olan köle ticareti nedeniyle Arap Yarımadası’na götürülüyor. Burada, kaderin bir cilvesi olarak eğitim alma şansı yakalıyor ve Arapça öğreniyor. Bu eğitim, onun Osmanlı sarayına kadar uzanan yolculuğunda çok önemli bir avantaj sağlıyor. Sultan II. Abdülhamid, Sudanlı ağalara olan güvenini kaybedince, Habeşistanlı kişilere yöneliyor ve Nadir Ağa bu dönemde saraya alınıyor.
Nadir Ağa, saraya geldiğinde önce sıradan işler yapıyor. Ancak zekâsı ve terbiyesiyle kısa sürede fark ediliyor. Sultan Abdülhamid’in en güvendiği kişilerden biri haline geliyor. Öyle ki, bir noktada “musahip” yani padişahın sohbet arkadaşı konumuna kadar yükseliyor. Bu, sarayda herkesin elde edebileceği bir statü değil.

Onun bu başarısı, hem sadakatine hem de işine gösterdiği özenine bağlanıyor. Nadir Ağa, sadece görevlerini yapmakla kalmayıp sarayda kendisini vazgeçilmez bir figür haline getiriyor.
31 Mart Vakası ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle birlikte, Nadir Ağa’nın da saraydaki görevi sona eriyor. Ancak hayat burada bitmiyor; tam tersine, başka bir şekilde devam ediyor. Göztepe’ye yerleşen Nadir Ağa, burada bir mandıra kuruyor.
O dönemde süt ürünlerini modern bir şekilde şişeleyip satan biri neredeyse yok. Ancak Nadir Ağa, Mandırasındaki en dikkat çekici şey, sütün şişelenerek satılmasıydı. Bugün bize çok sıradan gelen bu yenilik, o dönemde oldukça ilginç bir fikir olarak görülmüş. Nadir Ağa, Türkiye’de ilk kez sütü şişeleyip satan kişi olarak anılmış. Onun bu girişimci ruhu, saray hayatında öğrendiklerinin bir yansıması mıydı, bilinmez; ama kesin olan şu ki, Nadir Ağa hayatının her döneminde fark yaratmayı başarmış.
Nadir Ağa’nın hikâyesi sadece girişimcilikle de sınırlı değil. Ünlü şair Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinde ondan bahsetmesi, bu figürün edebiyat dünyasında bile iz bıraktığını gösteriyor. 1957 yılında hayata veda eden Nadir Ağa, geride unutulmaz bir hikâye bıraktı. Onun yaşamı, sadece bir Osmanlı harem ağasının hikâyesi değil; aynı zamanda insanın şartlar ne olursa olsun kendisini nasıl var edebileceğinin bir örneğiydi. Bugün, onun hayatını anlatmak, tarihin sessiz kahramanlarına saygı duruşunda bulunmaktır.