Hürriyet... Kelime olarak söylediğimizde bile insana bir ferahlık hissi veriyor, öyle değil mi? Ama gerçekten hür müyüz? Hani diyorlar ya, "Özgür bir ülkede yaşıyoruz." Peki, özgür olmak sadece dışarıda istediğimiz gibi yürüyebilmek mi? Yoksa asıl mesele kafamızın içinde mi?
Düşünsene Sabah kalkıyoruz, belli rutinlerimiz var, çalışıyoruz, yaşıyoruz, geziyoruz. Ama gerçekte kendi hayatımızı kendimiz mi yaşıyoruz, yoksa başkalarının bizden beklediği gibi mi hareket ediyoruz? İşte burada felsefi bir soru devreye giriyor: "Özgürlük, kendi seçimlerimiz mi, yoksa bize sunulan seçeneklerden birini kabul etmek mi?"
Bir kafeste doğmuş bir kuş, dışarıda uçabileceğini bilmez. Biz de bazen, belki de göremediğimiz duvarlarla çevriliyizdir. Bu duvarlar toplum mu, aile mi, alışkanlıklar mı, yoksa kendi korkularımız mı? Ne kadar cesur olabilirsek, o kadar özgür olabiliyoruz belki de.
Peki, hürriyet sadece bireysel mi olur? Yoksa, başka birinin özgür olamadığı bir düzende biz gerçekten özgür olabilir miyiz? Bir sokakta herkesin sesi kısılmışsa, sadece biz konuşabiliyorsak, bu gerçekten hürriyet midir? Belki de hürriyet, tek başımıza ulaşabileceğimiz bir şey değil; ancak hep beraber elde edebildiğimiz bir hazine.
Sonunda şu soruyla baş başa kalıyoruz: "Gerçekten hür olmaya cesaretimiz var mı?" Yoksa, bize sunulan bir "özgürlüğü" kabullenip yolumuza mı devam ediyoruz? Belki de önce bunu düşünmeliyiz...
Ne dersiniz?