Zonguldakspor geçen hafta deplasmanda Tarsus İdmanyurdu’na 7-1 mağlup oldu…
Kızılca kıyamet koptu !..
Oysa futbol tarihine bakıldığında gerek dünyanın, gerek Türkiye’nin en güçlü futbol takımlarının benzer sonuçlarla mağlup olduğu görülüyor.
Kavgada yumruk, futbolda gol sayılmaz.
Önemli olan bir futbol takımının lig boyunca aldığı toplam sonuçlarla en azından bulunduğu yerde varlığını muhafaza edebilmesi ve ileriye doğru hamle yapabilmesidir.
Zonguldakspor bunun başarmış bir kulüptür.
Süleyman Caner’in başkanlığında iki kez şampiyon olmuş, daha sonra her türlü ekonomik zorluğa rağmen ikinci ligde kalmayı başarabilmiş bir futbol takımı…
Hep söylendiği gibi futbol pahalı bir sektördür, şehir kulüpleri için “şehir desteği” ve kalıcı gelirleri olmadan sahada top koşturmak kolay değildir.
Güçlü futbol takımları güçlü futbolculardan oluştuğuna ve transferler için uçuk rakamlar istendiğine göre, 7-1’lik sonuca rağmen Zonguldaksporlu futbolcu ve yöneticileri kutlamak gerekiyor.
Bu koşullarda, bu şehir ruhundan uzak yaklaşımlarla, bu ölçüde takımı sahipsiz bırakmakla sonuç 7-1 değil, 14-1 olsa bile şaşmamak gerekirdi.
Forma aşkı ile, renk aşkı ile şehir ruhu ile yüreklerini ortaya koyan kulüp yöneticileri ve futbolcularını eleştirmek yerine, Tarsus İdmanyurdu da dahil olmak üzere diğer futbol kulüplerine sağlanan altyapı ve ekonomik desteği sorgulayıp, bir de kendimize bakmamız gerekiyor.
Zonguldakspor için en küçük bir özveride bulunmayan insanların, bu tür sonuçlardan sonra herkesten çok ortaya çıkıp avaz avaz bağırmasının kıymet-i harbiyesi olmasa gerek…
Hiç kimse, hiçbir emek vermeden Zonguldakspor adına “istemezükkk!” naraları atmaya kalkışmasın.
Önce kulübe sahip çıkalım…
Ki, eleştirmeye hakkımız olsun.
Siyasette üslup meselesi
Siyasette üslup meselesi "ters orantılı" bir biçimde devam ediyor.
Yaşı kemale ermiş, saçına ak düşmüş siyasetçiler "kötü üslup" kullanarak gündem oluşturmaya çalışırken, yeni nesil siyasetçiler aynı şekilde karşılık vermek yerine, adabını, edebini korumaya ve özellikle "sevgi dili" kullanmaya özen gösteriyor.
Bu tuhaflık Zonguldak siyasetinde de sık sık görülüyor.
Genç siyasetçilere her konuda olduğu gibi "üslup" konusunda da örnek olması gereken eski siyasetçiler sokak jargonu ile açıklama yaparken, genç siyasetçiler bu tür polemiklerden uzak durmaya, siyasette seviyeyi korumaya ve özellikle parti içi çekişmelerden kaçınmaya çalışıyor.
Örnek verelim…
Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekilleri "Türk Milleti'ni" temsil eder. Dolayısı ile düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında elbette milletvekilleri de eleştirilebilir ama, bunun bir"sınırı" bir "durma" noktası vardır.
Hiç kimsenin milletvekillerine "sokak ağzı" ile sataşma yapması kabul edilemez.
Özellikle aynı parti rozetini taşıyan çeşitli kademelerdeki siyasetçilerin, bir takım kişisel yargılarla, hiç hak etmedikleri bir biçimde milletvekillerine saygı sınırlarını çok aşan ifadeler kullanması, siyaset kamuoyunda ve toplumda tepkiyle karşılanan bir durum ortaya çıkarır.
Kötü söz sahibini yaralar.
Sokak ağzı tepki, sevgi dili kabul görür.
Saçına ak düşmüş siyasetçilerin, bunca yıllık tecrübeye rağmen bunu anlamamış olması üzüntü verici bir durum olsa da, hiç değilse bundan sonra yeni yeni nesil siyasetçilerin seviyeyi gözeten uslubundan ders almalarında fayda vardır.
Öğrenmenin yaşı olmuyor çünkü…