Misli.com 2.Lig Beyaz Grup’da mücadele eden temsilcimiz Zonguldakspor ligin son haftasında deplasmanda oynayıp 1-0 kazandığı Afyonspor galibiyetiyle ligde kalmayı başardı.
70’li yıllardı..
Bir pazar günü dayım köyden gelip Kasaptarla’da evimizin kapısına dikilmişti.
Maça gidecektik.
Ayda bir kez gelip beni alır, Birinci Lig’de (bugün Süper Lig) oynayan Zonguldakspor’un maçlarına götürürdü.
Bugün İstiklal Caddesi’nde görebileceğiniz bir kalabalığın içerisinden Gazipaşa Caddesi’nden stada doğru gitmeye çalışırdık. Zonguldak’a geldiğinizde eğer stada çıkacaksanız araç ile gitmeniz imkansızdı. Çünkü Zonguldak’ın içi insan seli idi ve yollar da hep deplasmana gelen misafir takımın taraftarının araçları ile doluydu.
Maden Mühendisleri Lokali’nin oradan yukarıya çıkmaya başladığımız da kalabalık daha da artar, yolun ortasına doğru da staddan gelen tezahürat sesleri ortalığı yıkardı. O zaman daha da heyecanlanıp bir taraftan da “yer bulamamak” korkusuyla adımlarımızı daha da sıklaştırırdık.
Stada turnikelerden giriş hep zor olmuştur.
İtiş kakış, kalabalığın arasından stada girip içeride de yanında geldiğin kişiyle buluşabilirsen şanslıydın.
Sonra eğer açık tribüne giriş yaptıysan en hareketli kısım olan çapraz merdivenlerin altında güzel bir yer bulma telaşına düşerdik.
Genelde stada girdiğimiz de maçın başlamasına bir saat kadar zaman olurdu.
Bu arada toto loto oynayanların tahminlerini, dinlerdik.
Sonra ellerinde transistörlü cep radyolarıyla TRT’nn maçları canlı veren frekansını duyabilmek için antenleri sağa sola çeviren kişileri seyrederdim.
O kadar kalabalığın arasından radyoyu nasıl duyacaklarını da merak ederdim.
Frekans ayarlarken radyolardan güzel bir şarkı da yayılırdı arada.
Sonra arkalardan biri seslenirdi “aç sesini de dinleyelim”.
Klasik bir cevap gelirdi radyo sahibinden “olmaz pili biter!”
Futbolcular sahaya tek tek çıkıp ısınma hareketlerine başlardı.
Rakip takımın futbolcuları daha seyirdi fazlalaşmadan çıkardı.
Sonra da Zonguldakspor’un futbolcuları.
“İsa buraya, İsa buraya..”
“Biiir, iki üç… üç şakşak bir Zonguldak; üç şakşak bir şampiyon”
Sonra “kırmızı”…
Sonra tekrar “kırmızııı”..
Kapalı tribünün “lacivert” diye bağırmasını beklerdik.
Ses çıkmayınca “kapalı uyuma” ya da “sosyete kapalı” tezahüratı ile kapalı tribünden ses beklediğimizi belirtirdik.
Kapalı tribünün giriş ücreti biraz daha pahalı olduğundan kapalı tribün taraftarı “sosteye” idi açık tribün için..
Sonra tekrar bağırırdık “kırmızı”; sosyete cevap verirdi “lacivert” ; üç kez tekrarlandıktan sonra “şampiyon” diye bağırırdı açık tribün. Kapalı da cevap verirdi “Zonguldak”. Sonra mutlu olur kendimizi alkışlardık.
Sonra futbolcuları tek tek tribüne çağırıp maça motive ederdik.
Herkes Fatih Terim’i o gün.
Ve futbolu en iyi o kıçı gazete kağıdının üstünde betonda oturan taraftar bilrdi.
“İsa, kaleci Birol, Muammer, Fuat, Muzaffer, Hüseyin, Hamdi, Hamit..”
Akşamları maçın TRT’de iki dakikalık görüntüsü olurdu.
Eğer montaj yetişmezse Pazartesi günleri yayınlanırdı. Kapalı tribünde kulağında kulaklığı ile radyodan yayın yapan TRT spikeri, kapalı tribünün üstünde de TRT kameramanı.
Eğer kameranın açısında değilseniz o akşam kendi bulunduğunuz bölgeyi TV’den izleme şansınız yoktu.
“Bizim tarafı çekmemiş” derlerdi programdan bir gün sonra.
Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor Zonguldak’a geldiğinde TRT spikeri hep “zorlu Zonguldak deplasmanı” derdi.
Evet 4 büyüklerin korkulu rüyasıydı Zonguldak deplasmanı.
Küçücük stadı, ateşli madenci taraftarıyla deplasmana gelen takımlar için tam bir cehennemdi.
Maçın başlamasına birkaç dakika kala madenciler çıkardı iş kıyafetleriyle sahaya. Sırtlarında rakip takımın bayrağı sarılmış tabutla birlikte.
“Buradan çıkış yok” mesajı verirlerdi.
Sonra takımlar çıkardı sahaya.
Konfetiler atılır, ortalık bayram yerine dönerdi.
Köfteciler ateşi biraz daha körükler, sucuk ekmekçiler sucukları biraz daha hızlı keserdi. Çünkü 45 dakika sonra ilk yarı bittiğinde bu kadar insanın sadece futbol için gelmediği anlaşılacaktı.
Tükürük köftesi, sucuk ekmek yemek ve yanında hafif ekşi, cam şişede Çaycuma Ayranı içmek kaçınılmazdı.
Eğer maça gidip bunları yemediyseniz stada gitmiş sayılmazdı.
Kırmızı lacivert takımın ambiansını ancak bunların kokusu tamamlardı.
Maç başlar, radyolar açılırdı.
TRT spikeri Orhan Ayan’ın sesi radyolardan çınlanırken arada Zonguldak’a bağlanıyoruz derdi.
O zaman herkes susun radyoda buraya bağlanıyorlar diye birbirini uyarırdı. Sanki maç önümüzde canlı oynanmıyor gibi.
Ama radyodan Zonguldak kelimesini duymak bizi mutlu ederdi.
“İyi günler sevgili futbolseverler, madenciler diyarı Zonguldak’tan hepinize sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Maç başlayalı 11 dakika oldu. Zonguldak’ta bir bahar havası var. Termometreler 21 dereceyi gösterirken, hem hava hem de yeşil çimler futbol için uygun bir ortam hazırlıyor. Beşiktaş bu hafta zorlu Zonguldak deplasmanında. Maç başladığından bu yana takımlar kendi üstünlüklerini orta saha da kabul ettirmek gayreti içerisindeler…..vs”
Yaklaşık bir iki dakika yayında kalır daha sonra Ankara merkezden Orhan Ayan’a bağlanılır; “evet sevgili dinleyenler Ali Sami Yenden gol haberi var” deyip başka bir maçın yayınına geçerdi.
Rüya gibi değil mi?
Ne güzel günlerdi.
Yaşı benim gibi ortanın üstünde olup da; Zonguldakspor’un maçları oynadığı sahanın yanından geçerken bu anıları yaşamayan yoktur.
Zonguldakspor küme düşmeye başladığından bu yana bu kentin en etkili dinamolarından biri yok oldu.
Kent ekonomisine verdiği katkı o günlerde madenin hareketi içerisinde belki hesap edilemiyordu ama bu gün aranır oldu.
Şimdi bu yazının ilk cümlesi Zonguldakspor’un 2. Lig’den düşmemeyi garantilediği bir haberden alıntıdır.
Sevindiniz mi?
Sosyal medya hesaplarından takımı öve öve bitiremiyorlar.
Afyon galibiyeti kente mutluluk katmış..
Heyhat bre gafiller.
Siz mutluluk görmemişsiniz.
Birileri size ölümü göstermiş, işte böyle sıtmaya sevinir olmuşsunuz.