Merak ediyorum,
Ordu’ya yeni katılacak olan askerlerin, Anayasa ve ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılıklarını ilan etmelerinden neden rahatsız olundu?
Niye bu kadar gündem oldu?
Onur duyulması gerekirken!
Bu durumun Akpsi, Chpsi, Mhpsi olmaz! Olmamalı!
TSK’nın pırlanta gibi subaylarına hepimizin sahip çıkması gerekir!
Büyük bir gururla hemde!
Bu durumdan rahatsız olmak pespaye düşmanlık etmektedir! 

Yoksa sizin derdiniz;

Tğm. Ebru Eroğlu’nun Kara Harp Okulu birincisi olması mı?
Tğm. Şeyda Yıldırım’ın Deniz Harp Okulu birincisi olması mı?
Tğm. İkra Kuyumcu’nun Hava Harp Okulu birincisi olması mı?
Hem zeki!
Hem çevik!
Hem de kadın!
Kadın eli sıkmayan cemaatçi subaylar yetiştirmekse amacınız, inadına karşınıza birincilikle çıkarız!... gibi bir şey demişler sanki de siz de bundan rahatsız olmuşsunuz gibi gibi!
Neyse, kutuplaşmanın kimseye fayda sağlamayacağı bir dönem…
Diplomalarını Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden alan subaylara hakaret etmekte ne bileyim… 
Fazlaca haddini aşan bir durum sanki!
Kendinize mi gelseniz!

Neyse yazıyı Mustafa Kemal Atatürk’ün yıllar önce 31 Temmuz 1920’de Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde Subaylara Hitaben yaptığı konuşması ile sonlandırıyorum…
Lütfen sonuna kadar okuyun!
"Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdanî zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülahaza etmekle yetineceğim.. 
Arkadaşlar..!!! İNGİLİZLER ve YARDIMCILARI Milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler, bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiaten ve yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundururlar. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur. 
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. 
Kuvvet ordudur. 
Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdani imanıdır.
 İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahkûm etmek çarelerine giriştiler. 
Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. 
Sonra kumandalarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. 
Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. 
Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. 
Bir taraftan da müdaafasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. 
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. 
Buna da teşebbüs ettiler. 
Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. 
Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar. 
Milletimi hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kanî olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. 
Zaman zaman, şurada burada, üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imasına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır. Kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim kaynak 'ki milettin vicdanî imanıdır' mevcuttur. 
Ordu ise arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. 
Malûm bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "Ordunun ruhu subaylardadır" O halde subaylarımız, düşmanlarımızın yıkmak istediği ordumuzu canlandıracak ve ordu milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. 
Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. 
İşte subayların yüce vazifesi budur. 
Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı ihlâl edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. 
Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılarda üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde, birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. 
Şahsî ve hususî hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız, herkesten evvel onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler. 
Hayatında bir an bile subaylık yapmamış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü muamelelere katlanamaz. 
Onun yaşamak için bir çaresi vardır: 
ŞEREFİNİ KORUMAK..!!! 
Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır. 
Dolayısıyla subay için "YA İSTİKLAL YA ÖLÜM" vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz..!!! 
Bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız. 
Milletimizi daima bağımsız görmekten bahtiyar olacağız..!!! "