Bunu yazacağım aylarca düşünsem aklıma gelmezdi ama işte hayat insana akınla gelmeyenleri dahi yaşatıyor.
Bundan uzun yıllar önce Ege’de yazları çalıştığım (Selçuk’ta ) tanıştığım yabancılarla sohbetler sırasında konuştuğumuz konulardan biriydi peynir. Avrupalılar hayatı bizim gibi değerlendirmiyorlar. En iyi yaşam, en iyi yönetim, en iyi gıdalar ve daha bir çok konuda her şeyin en iyisini hak ettiklerini düşünüyor ve asla daha azıyla yetinmiyorlar.
Onlara göre masandaki peynir kalitesidir senin yaşam kaliten, belki bindiğin araç, yada giydiğin giysi veya oturduğun konuttur senin yaşam seviyeni gösteren kriterler.
Sözde yerinde sayan enflasyonu bir türlü market raflarında göremeyen biri olarak aklıma kahvaltıda yediğimiz peynirler geldi. Kendimce şöyle bir çıkarım yaptım; masandaki peynirin kalitesi biraz da senin yaşam kaliteni gösteriyordur. Yalan mı?
Örneğin bugün sabah kahvaltıda kaç çeşit peynir vardı sofrada? Ne kahvaltısı ben poğaça ve çayla o işi görüyorum diyenlerdenseniz zaten siz bu yazı konusunun içinde değilsiniz. Üzülmeyin aslında yalnız da değilsiniz. Simitle çay günün ilk öğünü ise bana sizin yaşam kalitenizden falan bahsetmeyin. Siz öyle olduğunu düşünüp “iyi yaşadığınızı” farz edin. Merak etmeyin kimsenin de derdinde falan olmazsınız.
Sofrada meşhur keçi sütünden yapılmış Ezine peyniri varsa hele hele yanında hakiki Vakfıkebir tereyağı “gayet iyi bir yaşam kaliteniz olduğunu” rahatlıkla söyleyebiliriz. Mübarek gıda “bal” ama uyduruk televizyonlarda pazarlananlardan değil, Erzincan’dan gelen gerçek kovan balı ise ve fırından yeni çıkmış mis gibi ekmeğin yanında demli Karadeniz çayı , yahu budur yaşam denilen şey… bana kimse boş mideden sıkmasın “yaşıyorum” diye, vallahi inanmam ….
Size Rokfor peynirden veya Parmesandan bahsetmiyorum. Rotterdam’ın hemen dışındaki Gouda kasabasından ismini alan Gouda peynirini de anlatmıyorum.
İtalyanların ünlü “ kaşkaval” peyniri de değil sofranızda var mı diye sorduğum. Yine İtalyanların alt segment ürünü olan manda Ricotta peynirini de anlatmıyorum. Marka değeri olduğu için bize pahalı ve tuzlu gelen tiplerdir.
Fransızların özellikle çok dikkat ettikleri peynir ürünlerinden olan Comte peynirini bilmemeniz oldukça doğaldır. Ancak ülkemizde saraylarda servis edilir. Bu peynir İsviçre’nin meşhur “ Grawyer” peynirine benzer. Ülkemizde yalnızca marketlerde 100 gramlık paketler halinde “görmemiz için “ sunulan ilginç bir üründür.
Biraz da fiyat bilgisi vereyim de aramızda bu peynirlerle niye bir yakınlaşma olmadığını anlayın. Örneğin Fransız emmantel peynirinin kilosu 120-150 liradır. Yine Fransız karışık peyniri olan Fondu( fondue) peyniri 150-180 liradan satılır, kolisi değil kilosudur o fiyatlar.
Ben size bizim buraların ürünlerinden bahsediyorum. Var mı sofranızda;
- Konya küflü peynir
- Berendi ve Divle tulum peyniri
- Kayseri çömlek peyniri
- Kars gravyeri
- Varto keçi peyniri
- Erzurum civil peyniri
- Sivas küp peyniri
- Trabzon telli peyniri
- Sakarya Abaza ve Çerkez peyniri
- Bergama tulum peyniri.
Yoksa siz de hala sofranızda ucuz diye “lor peyniri mi “ bulunduruyorsunuz?