Atatürk’ün, “Zonguldak’ın derin toprakları altındaki serveti, madeniyle ne kadar kıymetli ise, bizim nazarımızda Zonguldak’ta o kadar kıymetli bir vilayetimizdir.’ Sözleriyle yazıma başlamak istiyorum.

Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 99’uncu yıl dönümünü kutluyoruz
Şunun bilinmesini istiyorum ki Zonguldak halkı, tarihimiz boyunca daima şerefi ile bu vatana hizmet etmiş yer üstünde ve yer altında ülkemiz için hep var olmuş, çalışmış, can vermiştir.

Zonguldak ve çevresinde insan yerleşimi M.Ö. 2500 yıl önceye kadar uzanıyor aslında ancak 1829'da Uzun Mehmet olarak bilinen Ereğli'nin Kestaneci köyünden olan kara yağız Türk yiğidinin askerden köyüne dönmesi ile artık Zonguldak'ın da tarihi başlıyor. Çünkü taşkömürü artık bulunmuştu. Kömürün değeri anlaşıldıktan sonra, Avrupa’nın devrimlerle sarsıldığı 1848 yılında, Sultan Abdülmecit ferman çıkarıp Ereğli kömür havzasını Hazine-i Hassa’ya, yani kendi vakıfları arasına katmıştır. Osmanlı meseleyi bildiği yolla halledip maden havzasını Galata sarraflarına yıllık 300 altına kiraladı. Kırım savaşından sonra bölgeye gelen İngilizler ve Fransızların yatırımları başladı. (1853)  Fransızların liman, İngilizlerin demiryolu yaptığı bölgede artık tek bir sorun kalmıştı. Yeraltında canı pahasına çalışacak işçiler. Artık Osmanlı Devletinde her cephede canını ve kanını vererek onu büyüten ve yaşatan Anadolu Türklüğü, şimdi de yerin altında canını vermeye başlayacaktı. Sanayileşme ve enerji ihtiyacı Osmanlıyı kaynakları ivedilikle yerüstüne çıkartmaya ve İstanbul'a nakil etmeye zorluyordu. Bu yüzden çıkarılan nizamname ile 13-50 yaş arası köylerdeki insanlar günde 12 saat madende çalışmaya zorlanıyorlardı.15 gün madende 15 gün köylerinde olan madenciler için o devirlerde iş güvenliği veya adil ücret çok uzak kavramlardı. Yine de Dilaver Paşa'nın çalışma şartlarının düzenlemek için girişimleri olsa da bunlara ne kadar uyulduğu aşikârdır! Daha fazla para kazanma hırsı ile Fransızlar yeryüzüne çıkan kömürü eksik sayarak eksik yevmiye verme gayretine giriyorlar, Rum ve Ermeni işletmeciler ise gaz dolu ocaktan çıkan işçileri jandarma zoru ile tekrar madene sokuyorlardı, havalandırma olmayan ocaklarda madencilerin sonlarını tahmin etmek zor olmasa gerek! Maden ocaklarında ölenlerin isimlerinin ve tarihlerinin tutulmasına ise çok sonraları 1921 yılında başlanacaktı. Bu da Türk evlâdının yaşamına verilen önemin bir nişanesidir. Zaten o devirde işçilerin trene binme hakkı bile yoktu. İşçiler karda kışta kilometrelerce köylerinden madenlere yürüyorlar, günde 18-24 saat çalıştıkları oluyordu. Çoğu evlerine gitmiyor yaptıkları barakalarda ve yazın ağaç diplerinde yatıyorlardı. Ermeni ve Rum tüccarların sağlıksız koşullarda çalıştırdığı işçilerde madenci hastalığı almış başını yürümüştü. Hastane hak getire! Yiyeceği 15 günlük yemeği bile köyünden getiren işçiye reva görülen bu idi. Türkleri ocaklara sokmak için bazı tavizler vermeyi uygun gören Osmanlı askerlikten muafiyet getirdi. Daha sonra bu sistemin verimsizliğinden dolayı köylü yarım işçilerin yanına diğer sancak ve eyaletlerden de işçi getirildi. Bu devirde Zonguldak'ta on dil konuşulduğu söylenmektedir. Böylece yabancıların bu madenlere verdiği önemin mahiyeti daha iyi anlaşılır. 
1915'te Çanakkale savaşında İngilizlerin lağımlar kazarak siperlerde zayiat verdirdikleri görüldükten sonra kurmaylar Zonguldak'tan özellikle kazıcı ve madenciler istiyorlardı. Yöreden madenciler ivedilikle cepheye sevk edilmişler, ihtisasları üzerine çalıştıkları bu konuda birçok başarı kazanmışlardır. 

KARADA VE DENİZDE YAPILAN ÇATIŞMALARLA FRANSIZLAR BÖLGEYİ TERK ETTİLER..
Böylelikle en sonunda Kurtuluş Savaşına kadar geliyoruz. Anadolu’da örgütlenen Kuva-yi Milliye, Nimet Hoca önderliğinde Ereğli'de de kendini gösteriyor. Alemdar gemisinin kahramanlığıyla, Kurtuluş Savaşının tek deniz savaşında Ereğli'de bir destan yazılıyordu. Fransızların işgal ettikleri Zonguldak ve Ereğli'de hem denizde hem de karada yapılan çatışmalarla Fransızlar Haziran'da bölgeyi terk etmek zorunda bırakıldılar. Ve her 21 Haziran Zonguldak’ın kurtuluşu olarak kutlanıyor. Her şeyini toplayıp giden Fransızların ardından Zonguldak Cumhuriyetin ilânı ile ilk il olma şerefini yaşadı. Bölgede, yıllarca sömürülen kömür yataklarımız ise millîleştirildi ve İş bankası’na devredildi. Zonguldak tarihi artık değişiyordu. 60 bin maden işçisiyle (Ki bugün 7 bindir) Zonguldak artık cumhuriyetimizin parlayan sanayi kenti idi. Önce Karabük ve sonra Ereğli Demir Çelik fabrikalarının kuruluşlarıyla bölge ülkemiz ağır sanayisinin temelini oluşturuyordu. Şu an bile büyüklükleriyle göz kamaştıran bu tesislerin o şartlarda ne kadar önemli fabrikalar olduğunu söylemeğe lüzum yok sanırım. Şu an bu tesisleri Türk ekonomisine hizmet etmeye devam ediyor. 

Sözlerimi tamamlarken, Zonguldak halkı, Türk Tarihinin Anadolu’da geçen zamanlarında daima şerefi ile bu vatana hizmet etmiş, bu hizmetleri yaparken canlarını kaybeden aziz şehitlerimizin ve madencilerimizi rahmet ve minnetle andığını belirtmek istiyorum.


**

BABALARINIZIN KIYMETİNİ BİLMEK..
Çocukların hayata hazırlanmasında, gelecek kaygılarının giderilmesinde anne ve babaların yeri asla doldurulamaz. Bu nedenle babamız ve annemiz hayatta olduğu sürece sağlıklı ve rahat bir şekilde yaşaması için elimizden gelen gayreti göstermenin mücadelesini yapmalıyız. Üzerimizde hakkı olan babalarımızın rızasını kazanmak, onların gönlünü hoş tutmak, onlara karşı her zaman vefa göstermek her evladın önceliği olmalıdır. Aile büyüklerinin her zaman kıymetinin bilinmesi şart.
Öncelikle kendi babam olmak üzere tüm herkesin Babalar Günü’nü kutluyor, vefat eden babalarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Bu güzel ve anlamlı günün, babalarımızın kıymetini bilmemize, iyi bir baba olabilmek için de eksiklerimizi gidermemize vesile olmasını temenni ediyor, bir kez daha bütün babalarımızın ellerinden öpüyor, sağlıklı uzun ömürler diliyorum..

LGS sınavına girecek tüm öğrencilere başarılar diliyorum.