Eskiden beri iyi bir sinema izleyicisi olduğumu düşünürüm.

Tarzım seçicidir.

Bilim kurgu ve gizemli filimler favorimdir.

Bilim kurgu ve gizemli filmlerden izlemediğim yok denilecek kadar azdır.

Özellikle sonu filmin bitmesine beş dakika kalana kadar belli olmayan filimler benim için "on numara"dır.

Hele filmin kahramanının olayı çözmek için çekirge gibi oradan oraya zıplaması benim için tam bir cazibedir.

Neredeyse nefes almadan sonuna kadar izlerim.

Şimdi bir örnek verelim ve işi Zonguldak gündemine bağlayalım.

Mesela:

Dünyada birbiri ardına ilginç olaylar baş göstermeye başlar. Dünya giderek bir kaos ortamına çekilmektedir.

Filmin baş kahramanı olan kadın ve erkek (bir erkek ve yanında kadın şarttır ve muhtemelen de ABD vatandaşıdır)

bu gidişe dur demek zorundadırlar. Ancak olayların sebebini çözmeleri gerekir ki dünyayı kurtarsınlar.

Önce birbiri ardına gelişen olayları düşünürler.

Mutlaka bir İncil-Kilise ya da haham bağlantısı vardır.

Eğer konu terörse İslami bir bağlantı vardır.

Öyle ya Müslüman dediğin terörist olur.

Elin Yahudi’si Hıristiyan’ı da dünyayı kurtarır.

Önce bir kiliseye gidilir.

Ya da yönetmen Yahudi ise bir haham bulunur.

Hadi diyelim haham olsun.

Elini sakalına götürüp bir taraftan sıvazlayarak bir taraftan da baş kahramanları dinler.

Sonra yerinden hafifçe kalkıp tozlu raflardan bir Tevrat çıkartır.

Muhtemelen kabaladır.

Sonra "elbette ya" deyip bir sayfayı açar ve çeşitli sembolleri göstererek bunlardan anlayan birini bulmak lazım der.

Hahamın da bu konuda mutlaka bir tanıdığı profesör vardır.

Üniversitede semboller üzerine araştırma yapıp uzmanlaşmış bir Yahudi’dir.

Her neyse bu adam da bin bir zahmetle bulunur.

Sembolleri çözmesi istenir.

O da bakar bakar.

Şimdi de şu kişiyi bulmak lazım der.

Onda da muhtemelen kutsal bir emanet vardır ve bu işin anahtarı da odur.

O adamcağız da arana arana bulunur.

Ama bakın ki o emaneti yıllar önce birine vermiştir.

O da başka birine.

Bir taraftan dünya iyice karanlığa gömülürken onlar da ha bire bu işi çözecek adam ararlar.

Tam dünya battı gidiyor derken, adam da bulunur emanette.

Dünya kurtulur.

Seyirciler ABD'ye ve hahamlara dua ederler.

Mutlu son.

Tabi burda işin dini boyutu sadece film sektörüne eleştiri.

Şimdi gelelim senaryoyu Zonguldak'a bağlamaya.

Zonguldak her konuda battı gidiyor.

İşsizlik ayyuka çıktı.

Şehirleşme eksilerde.

Çevre kirliliği giderek artıyor.

Ana belediyeler borçlu hizmette sıkıntı büyük.

Hizmeti bir tarafa bırakın işçi maaşlarını ödemekte zorlanıyorlar.

Kaçak yapılaşma kilometrelerce.

Eğer bu işi çözmek isterseniz filmin başkahramanı gibi oradan oraya koşturmanız lazım. Milli Emlak'a gitseniz sizi TTK'ya gönderir. TTK'ya gitseniz Milli Emlak'a geri gönderir.

Eğer seçilmiş iseniz ve önünüzde seçim varsa zaten filim baştan kopar.

Ancak bu işi "seçilme" gayesi olmayan bir "atanmışın" çözmesi gerekir.

O da ancak olağanüstü dirayetli biri olması lazım.

"Atandık Zonguldak'a bari orta sahada top çevirelim de buradan artık Allah Kerim" derse iş yine sakat.

Gözü kara, devlet otoritesini htirecek ve haksızlığa tahammülü olmayan biri olacak ki filmin sonuna kadar karşısına çıkan engelleri yılmadan tek tek aşabilsin.

Yani "devlet gibi adam" olması lazım.

Şimdi bu yazıyı bitirirken çoğunuzun "işte Vali Ahmet Çınar'ı tarif ediyor" dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Benim bir şey söylememe gerek kalmadı.

Siz söylediniz bile..