İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Karabük'te akademik yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, DEAŞ'ın, PKK'nın ve YPG'nin patronunun aynı olduğunu söyledi.
Sayın Soylu, Barış Pınarı Harekatı hakkında konuştuğu için bölgede yuvalanmış olan bu üç terör örgütünün ismini verdi ama, bir ekleme de biz yapalım.
FETÖ'nün patronu da aynıdır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun diplomatik bir uslupla ifade ettiği "dost görünüşlü düşmanın" kim olduğunu herkes biliyor…
Ancak genel anlamı ile iki yüzlü, çifte standartlı Batı dünyasını kastettiği açıktır.
***
Bakan Soylu'nun açıklamalarından satırbaşları verelim...
"Dünyanın en çok yardım yapan ülkesiyiz. Dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesiyiz. Terörü desteklemedik. Terör örgütlerine silah ve para vermedik. Laboratuvarlarımızda sentetik uyuşturucu üretip başka ülkelere göndermiyoruz. Bilakis dünyada hem terörle hem uyuşturucuyla en ciddi mücadele veren bir ülkeyiz"
Bir başka satırbaşı…
" İçişleri Bakanı olarak söylüyorum. DEAŞ'ın da, PKK'nın da YPG'nin de patronu aynıdır, farklı değildir. Bütün saha çalışmalarımız, bütün değerlendirmelerimiz bizi bu sonuca çıkarmaktadır. Şunu ifade edeyim, Türkiye ne yaptığını bilen bu yüzyıl içerisinde kendi nesillerine huzur içinde coğrafya bırakmaya çalışan bir ülkedir. Sayın Cumhurbaşkanımız eğer 2003 yılından itibaren eğer savunma sanayi ile ilgili Türkiye'ye bu günlerde çok lazım olan bu önemli meseleye asılmamış olsaydı biz bu gün bu noktada olmazdık."
***
ABD terör örgütlerini destekliyor, Avrupa ülkeleri terör örgütlerini destekliyor.
Terör örgütlerine silah, mühimmat, para, gıda ve eğitim desteği verenler, bu örgütleri dünyanın, özellikle İslam dünyasının başına bela edenlerden başkaları değildir.
1815'te Viyana Kongresi'nde Osmanlı Devleti'nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde "Şark Meselesi" adı altında yapay bir sorun oluşturup, bugünkü PKK'nın temelini atan Avrupa ülkeleri, bugün yine aynı tavrı sürdürmekte kararlı görünüyor.
Ancak unuttukları bir şey var…
Türkiye Cumhuriyeti, ülkesine yönelik terörist eylemleri bertaraf etmeye çok daha kararlıdır.
Terör örgütlerinin patronu avazı çıktığı kadar bağırsa da, çatlayıp patlasa da, Türkiye'nin meşru haklarını kullanmaktan hiçbir şekilde vazgeçmeyeceği, sınırlarında bir "terör koridoru" oluşturulmasına asla izin vermeyeceği, bölge güvenli hale gelinceye ve bölgedeki teröristler tamamen temizleninceye kadar kararlılıkla terörle mücadeleye devam edileceği Sayın Soylu'nun Karabük'te yaptığı konuşma ile bir kez daha cümle aleme duyurulmuş bulunmaktadır.
***
Türk Silahlı Kuvvetleri, Barış Pınarı Harekatı'nı başlattı. Terör yuvaları birer birer dağıtılıyor, teröristler çil yavrusu gibi dağılmaya başladı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı gibi, bu harekatın iki amacı bulunuyor…
Birincisi sınırlarımızın teröristlerden temizlenerek "güvenli bölge" oluşturulması…
İkincisi, ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin güvenlik ve huzur içinde kendi vatanlarına dönebilmelerinin sağlanması…
Mehmetçik hızla ilerliyor, kısa sürede bölgenin tümüyle teröristlerden temizlenmesi bekleniyor.
Dualarımız Mehmetçik ile birlikte…
Cenab-ı Allah, askerimize zeval vermesin, her zamanki gibi büyük zaferlerle görevini tamamlamayı nasip eylesin.
Amin.
Atatürk ve din
CHP eski Kilimli Belde Başkanı ( şimdiki CHP Kilimli İlçe Başkan Adayı) Ahmet Sarsık'ın Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi'ne hazırladığı özgeçmiş bilgisi ile birlikte toplam 105 sayfadan oluşan yüksek lisans tezi içinde " Atatürk ve din" başlıklı bölümde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Mareşal Fevzi Çakmak arasında geçen bir diyaloğa da yer veriliyor.
Tüm yaşamı boyunca asla milletinden ayrı düşünmeyen ve Kurtuluş Savaşı'nı millet iradesi ile yöneten Atatürk'ü, dinsiz-imansız ve İslam karşıtı gibi göstermek isteyenlere ibretlik bir derstir bu diyalog…
Sayın Ahmet Sarsık'ın izniyle aynen aktarıyorum…
" Namaz konusunda Atatürk'ün gösterdiği duyarlılığı bir örnekle açıklamak gerekirse, 1930 yılında Atatürk, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile trenle yurt gezisine çıkmaktadır. Vagonda başbaşa vermişler ülke sorunlarını konuşuyor. Yağcılığı ile bilinen bir mebus Atatürk'ün yanına geliyor. Ata'nın kulağına gizli bir şeyler söylüyor. Atatürk aniden suratını asıyor ve Fevzi Paşa'ya bakarak, " Paşam lüften benimle geliniz, gelen mebus bir haber getirdi, beraber gözlemleyelim" diyor.
Cumhurbaşkanlığı üst düzeyde bulunanlara ilişkin vagona gidiyorlar. Atatürk vagonun kapısını sessizce açıyor ve Fevzi Paşa'ya gösteriyor.
Yüksek rütbeli bir subay vagonda kanepe üzerinde namazda bulunmaktadır.
Atatürk vagonun kapısını kapadıktan sonra mebusun yüzüne tükürüyor ve Maraşel Fevzi Çakmak Paşa'ya diyor ki :
" Paşam bu mebusun az önce kulağıma gizli bir şeyler fısıldadığına şahit oldunuz. Bu mebus, muhafız kıt'asına ait üst düzey bir subayın vagonda namazda bulunduğunu söyledi. Bu mebus, namazı eda etmeyi kendince suç olarak nitelendiriyor. Durumu sizin de görmenizi sağlamak için buraya kadar zahmet ettirdim."
Atatürk, ilk istasyonda mebusu trenden indiriyor ve gelen devre de mebus yaptırmıyor.( Demirer, 1969:11)
Sözkonusu yüksek lisans tezinde yukarıda naklettiğimiz bölümün devamında Atatürk'ün, Yüce dinimize ait görüşleri, düşünceleri örnekleri ile anlatılıyor.
Ahmet Sarsık'ın üniversiteye yüksek lisan tezi olarak hazırladığı bu metnin içinde yer alan " Atatürk ve din" başlıklı bölümü okumalarını herkese tavsiye ediyoruz.
Özellikle, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük asker ve devlet adamı Atatürk'ü "din karşıtı" gibi göstermeye çalışanlara…