Rakamlar zaman zaman farklılık gösteriyor ancak bir çok konuda sorunlar yaşayacağımızı üzülerek yazabilirim. Aslında bonkör yaşlı Dünyamız tam bir sefalete doğru gidiyor. Sebep yalnızca İNSANOĞLU ve onun yaptığı hoyratça bilinçsiz tüketim.

En büyük sorun SU üzerinde olacak. Böyle sürüp giderse Dünya nüfusunun yarısı 2032 yılında su kıtlığı yaşayacak. Bazı bölgelerde içecek su dahi bulunmayacak günleri göreceğiz. Bu milenyumun başından beri bilim insanları gerekli uyarıları yapıyor ama ciddiye alan kim? Ve bir şehir efsanesinin de balon olduğunu açıklamalıyız, ülkemiz SU ZENGİNİ bir ülke değil, oysa yıllardır tersini savunanlar bulunuyordu. Cahilin küstahlığı, bilimin de önüne geçiyor ne yazık ki. Örneğin su kaynaklarının bilinçsiz kullanımından doğan sorunu HES’ler yaparak daha da derinleştirdik. Bir tek tesellimiz var, akıllı davranırsak Doğu Karadeniz şanslı bölgelerden biri olarak bir müddet daha kalabilir. Körfez ülkelerinden Karadeniz yaylalarına gelen talebin boşuna mı olduğunu sanıyorsunuz?

Diğer bir sorun, ki bazılarına göre fosil yakıt olduğu için iyi bile oldu denecektir, petrolün ömrü kimi araştırmalara göre en fazla 2045-2050. sonrasında Dünya petrolle işleyen her şeyi çöpe atmak zorunda kalacak. Zira petrolün yerine ikame olarak konacak şeyin elektrik olması planlanmış. Tuhaf olan elektrik üretmek için gereken petrol, doğalgaz ve kömürün de sınırlı bir kaynak olması. Tüketim arttıkça bu kaynakların bitmesi o oranda hızlanacak. Zaten GREENPEACE gibi örgütler fosil yakıtların kullanılmasının Dünya’yı bu hale getirdiğini iddia ediyor. İyi de Dünya da her ülke yenilenebilir enerji kaynakları açısından şanslı değil ki. Güneş, jeotermal, rüzgar enerjisi kullanacak kadar ciddi yatırım yapılmadığını biliyoruz. Ancak  hidroelektrik  enerji için yapılan HES’lerin de en büyük sorunu su kıtlığı ve yarınlarda daha büyük bir problem olarak önümüze çıkacak olması. Her ne kadar orada kullanılan suyun geri dönüşümle tekrar kaynağına verildiği savunulsa da uygulama da bunun aksi olduğunu düşünenler de az değil.

İyi yaşayalım, her şeye sahip olalım, timsah derisinden çanta kullanalım, saray gibi konutlarda oturalım. Süs havuzlarına sahip olalım, arabamızı her gün bol suyla yıkayıp CLARK gibi gezelim, ev halılarını sık sık yıkayalım, su-elektrik ve enerji harcama konusunda “faturasını ödüyorum, elbette kullanacağım” kafasında olursak süreci hızlandırmaktan başka bir şey yapmış olmayacağız.

Değerli bilim insanları çok uzun yıllar önce “ akıllı olanların atadan kalma köylerine yatırım yapmalarını, köyle bağlantılarını kesmemeleri gerektiğini” söylemişlerdi. Zira köylerde bu sorunlar biraz daha az hissedilecek. Hele hele yaşadığınız köy su ve tarım bakımından uygun bir yer ise çok şanşlısınız, yaşadınız. İroni olarak değil gerçek anlamda yaşadınız demektir. Çağdaş günümüz insanı kentlerde sentetik gıdalarla kendini kandırırken o köylerde olanlar en doğal ürünlerle hayatlarını bir müddet daha sağlıkla şekilde sürdürmüş olacaklar.

Bu yazı bir yatırım tavsiye yazısı değil ama tüm birikimlerinizi sefalet yaşayacağınız kentlere değil, biraz da kırsala yapın isterseniz. Tüm yumurtaları tek bir sepete doldurmayın.