Ölmüş bir bedeni yıkamak… 
Kimi tek parça…
Kimi trafik kazası…
Kimi de daha bir çocuk…
Kimi eceliyle,
Kimi kazayla,
Kimi de istismar sonucu…
Çeşit çeşit ölüler önünüzde…
Yapabilir misiniz sahi bu mesleği?
Her baba yiğidin harcı değil demi?
Aynı fikirdeyiz!

Ölü yıkama anını dışarıdan izleyen bir göz gibi düşünüyorum da,
Duygular donuk, zaman sanırsın durmuş, sadece bir insan çabasının var olduğu bir an…
Gassallarda olduğuna inandığım o masum ve donuk bakış, ölülerin soğukluğuyla kıyaslanamayacak kadar başka bir şey…
Hem ürpertici, hem güven verici…

Yavaşça, nazikçe, ama bir o kadar da kararlı ellerini bedenin üzerinde gezindiriyor…
Bedeni suyla buluşturuyor, her bir yeri yıkıyor ve sonrasında kurutuyor…
Ölüye her bir dokunuşu, hem cesur bir görev hem de tarif edilemez bir yük sanırsın…
Artık ölü eski ölü değil,
Eski benliğinden bi okadar uzakta ve yeni yolculuğuna çıkmaya hazır…
Bana sorarsanız maneviyatta ölüm, gassalın elleriyle bedene dokunduğu yerde başlıyor…
Ve ölüm kesinlikle bir dönüşüm…
Ve o dönüşümün içinde, gassalın işi de bir kutsallık taşır zannımca...
Ölüye son saygı gassalın ellerinden olur…
Ölü için son minnet bir gassala edilir…
Takdir edilesi ve zor bir meslek…
Çocuk bedenleri yıkayamama korkumdan; pes ettiğim yegane iş…
Tüm Türkiye ‘nin konuştuğu “Gassal” dizisinde…
Ne de güzel işlenmişti bu yazdıklarım…
Ve bizler sadece ölümü hissettiğimizde iliklerimize kadar,
Gassalların varlığını bilirdik…
Şuan tüm ülke bilir oldu…
Ne güzel…
Ölümle yaşam arasında köprü görevi yapan tüm gassallara…
Ve bir diğer görevleri cenaze yıkamak olan tüm imamlara…
İyi ki varsınız…
Çokça şükür, çokça minnet ve çokça teşekkür…
Unutmadan,
Dizinin en vurucu reklamından yola çıkarak,
Beni ölünce kim yıkayacak?