“Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kim bilir Rüzgârlı Eteklerinle Kim bilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.
Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime
Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.”
Bugün köşeme şiirle başlamak istedim; şu an tam karar vermedim ama yüksek ihtimal şiirle bitireceğim yazımı. Şiirin sahibi ‘buz dağının şairi’ olarak adlandırılan Cahit Zarifoğlu’dur. Tüm şairler buz dağının görünen yüzüne şiirler yazarken Zarifoğlu görünmeyen kısmına şiirler yazmıştır. Buzdağıyla özdeşleşmiştir desek yalan da olmaz ya hani. Bu arada “ Anılar Defterinde Gül Yaprağı” şiiri de Zarifoğlu’nun en sevdiğim şiirlerin başında yer almaktadır. Zarifoğlu 7 Haziran 1987 tarihinde edebiyata ve bizlere veda etti. Kendisine edebiyat alanındaki birbirinden kıymetli eserleri için teşekkür ediyorum; ruhu şad olsun.
Şiir eski önemini kaybetmiş olsa da bugünlerde umarım en yakın zamanda eski günlerine geri döner. Oysaki şiir insan ruhu için en az oksijen kadar önemlidir. Bugün ben pek yorum yapmayacağım; sevdiğim şiirlerden bahsedip yorumu sizlere bırakacağım. Evet, bir şiir daha geliyor; hazır mısınız?
Terk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni…
Bu da aşk şairlerinin duayenlerinden olan Ahmet Arif’ten bir şiir; inanın yılların eskitemediği güzel satırları yazmak için ciddi usta olmak gerekir. Ve Ahmet Arif’te ustaların başında yer alan şairlerden biridir. Hem hayatı hem karakteri hem de mısralarıyla Türk Edebiyatına damga vurmuş bir üstattır. Bu arada üstadı da bir haziran ayında kaybettik. Naif ve zarifliğinden bahsetsem bugün hayatınızda çoğunuzun görmediği kadar naif ve zarif bir adam olduğunun farkına varmanız çok zaman almaz. Buradan tüm naif insanlara ve aşk şairlerine selam olsun.