“Kendini ve bağlı bulunduğu etnik kökenini diğer uluslardan üstün ve ayrıcalıklı görme şeklinde oluşan aşırı özgüven hastalığı”
Bir önceki yazımda TTK ’nın kurtuluş projeleri ve kaçak ocak çözüm yollarından bahsedecektim, ama bazen öyle şeyler oluyor ki bazı oluşumlar her şeyin önüne geçebiliyor, tıpkı bu gün yazmak zorunda kaldığım “Şovenizm” gibi.
Ulusal bazda aklıma gelenleri sıralayacağım, hiçbir araştırma yapmaya gerek yok.
Eski ABD Başkanı Obama Amerikalı değildi, Eski Rusya Devlet Başkanı Gorbaçov’un Bayburtlu olduğunu biz ileri sürdük, İstanbul’un hiçbir Belediye Başkanı İstanbullu değildi v.s. bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Sözü uzatmadan Zonguldak’ a getireceğim; Bu kent bu güne kadar ne çektiyse bu şoven yaklaşımlardan çekti ve akıllanmadı, üstelik eskiden bunu eğitimsizler yapardı, şimdi kendini gazeteci, yazar, şair v.s. diye tanımlayan entelektüeller yapmaya başladı, işin en acı tarafı bu!
Hiç unutmam bir zamanlar Karadeniz bölgesinin dışından gelenler yabancılaştırıldı, dışlandı, onlar da başka memleketlere giderek bu kenti terk ettiler, işte çürümenin başlangıcı onlardı, çünkü onların içindeki Zonguldak aşkını şovenizm öldürmüştü bir kere, sonra özellikle sendika seçimleri ve milletvekili seçimlerinde yakın bölge-uzak bölge şovenizmi yapıldı, sonra bu hastalık ilerledikçe köy-mahalle şovenizmine kadar dayandı.
Günü birlik bir gazetede güya yazarlık yapan birisi dört yıldır hemen hemen her yazısında Hüseyin Özbakır’ın Trabzonlu olduğuna dair bir cümle ile yazısına başlamıştır, bir insana kızabilirsiniz, eleştiri en doğal hakkımız ama o insanın nereli olduğuna dair bu kadar ısrarcı olmayı ancak şovenizm hastalığıyla açıklayabiliriz, yani içinde yatan bu!
Kendini “Yazar” diye tanıdığımız biri-ki kendisini hala çok severim- yayınlanmış kitaplarını okuyup da içindeki şoven duyguların dışa vurumunu gördükçe hayretler içinde kalmıştım.
İşin daha da tuhafı bu şovenizm hastaları keşke elini taşın altına koyacak kadar memleket sevdalısı olduklarını gösterseler de biz de rahatlasak, işi o kadar ileri götürdüler ki ben bile yazımı yazarken “biz-siz” diye yazmak zorunda kaldım. Yazımı bana ait bir şiirimin başlığıyla bitireceğim:
“Her şeye inat seviyorum bu kenti”