O sabaha kadar heyecan ve endişeyle karışık geçirdiğim gecenin yıl dönümündeyim. Çok değil tam iki yıl geçti. Geçen 2 senede pek bir şey değişmiş gibi görünmese de o kadar şeyler değişti ki ne insanları kin ve kibirleriyle maziye gömdüm, ne insanları da sanki yıllardır hayatımdaymış konu-komşum, canım – ciğerimmiş gibi hayatımda buldum. O zamanlar görünmeye çalışırken bugün dört bir yandan siluetimle, ismimle, samimi çıkarsız mücadelemle karşı karşıyalar. Kimse sanmasın bir yerleri falan oynuyor diye biz tevazu sahibi insanlarız; mütevazılık ruhumuza işlemiştir, olmazsa olmazımızdır. Ne en yüksek koltuk ne de basımı daha gerçekleşmemiş para birimi bunu değiştirebilir.
O gece, hayatımın en büyük mutluluğunun ve başarısının arifesi olduğu gibi ciddi bir kırgınlığımın da arifesi oldu. Hayatımda yepyeni bir sayfanın da habercisi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. O gece hiç bilemezdim yarısı günün tescilli bir ayrıştırılmışı, ötekileştirilmişi olduğumu, tıpkı koca bir kalabalığın içine karışacağımı bilemediğim gibi. Nereden bilebilirdim binde bir hatta iki binde bir olduğumu; hayat her geçen gün bize yeni şeyler öğretiyor. Kendimi nimetten saymıyorum ama boşa da koyamıyorum yaşadıklarımı; kusuruma bakmayın. Ama resmen görünmeyi dilenmişim be; inatla görmezden gelen sisteme karşı. Bugün o çabama üzülüyorum yalan değil ama keşke demiyorum. Bazen bazı şanslar verilmelidir; hep güçlü olan şans verecek değil ya, kaybeden de şans verebilir, güçsüz olan da. Hatta verdiği şans yetmez peşine ders bile verebilir.
Konuşacak çok şey var ama uzatmayacağım. İki sene önce de gazetedeki köşemin adı “ Yalnız Kalem”di bugün yine öyle. O zamanlar “ Yalnız “ kelimesi bir sıfatken şimdilerde zarf olarak görev yapmaktadır. “ Satılık ya da kiralık, birilerinin ya da bir zümrenin kalemi olmayan çıkarı doğrultusunda yazmayan parayla değil onur ve gururla yazan bir kalem” olarak yorumlayabilirsiniz.
Son olarak hayatımın en büyük başarısını yaşamama vesile olan çok sevdiğim, kendime edebi alanda rehber edindiğim Oğuz Atay’a ve bize bu cennet vatanı hediye eden, ilke ve inkılaplarıyla bizleri aydınlatan asalet kelimesinin vücutta şekil almış hali olan Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e teşekkür ediyor ve şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca buradan o gecemin yarısı günü benim yanımda olan, destek veren, benim üzerime yapışmış olan “ Yalnız “ kelimesini sıfat olmaktan alıp zarfa çeviren aileme, dostlarıma, arkadaşlarıma, büyüklerime, abilerime, ablalarıma, tanımadığım adını bilmediğim onlarca kişiye ve o gün ve sonrasında her zaman yanımda olan herkese teşekkür ediyorum.
Sevgi ve Saygılarımla.