Eğer güzel ülkemizi biraz gezerseniz göreceğiniz manzaralar sizi şaşırtabilir. Bazı kentler
gelişme, büyüme ve kalkınma da tavan yaparken bazıları (Zonguldak gibi/ yerinde dahi
sayamamışlar. Birkaç ay önceki bir yazımda kentimiz eğer ülkedeki nüfus artış hızına göre
büyüse 1 milyonu çoktan geçmeliydi. Nüfusumuz hala 600 binlerde dahi değil ( 2023
rakamlarıyla). Ekonomik olarak zaten ilk 50 içinde olduğumuzda seviniyoruz. Gelişmişlik
sıralaması ( ki buradaki seviye eski yıllardan gelen yüksek değerin etkisiyle) 28. sıradayız.
Eğer yeniden bir değerlendirme yapılırsa ilk 30 kent arasında olamayacağımıza eminim.
Bunca olumsuz tabloyu bu kent hak ediyor mu sizce? 1970 li yılların gözbebeği, ülke
ekonomisinin ağır abisi, ülke hazinesine aldığından fazlasını veren müşfik kenti, Doğu
Anadolu’dan, Orta ve Doğu Karadeniz’den göç alan, ekonomik parametrelerde ilk 7 de olan,
Bartın’dan Karabük’e, Ereğli’den Akçakoca’ya, Çaycuma’dan Devrek’e,Safranbolu’ya çok
popüler ilçeleri olan büyük bir kentin bu geri gidişini neyle izah edebiliriz? Bu kent Müflis
mi, gariban mı? Bu arada müflis ne demek diye soran olursa hemen açıklayayım; iflas etmiş,
tüm malını yitirmiş kimse. Peki ya gariban, ne demek; kimi kimsesi olmayan, zavallı.
Yukarıdaki tanımlamaların hangisi daha çok yakışıyor Zonguldak gibi bir kente? Mesela ben
bunları uzun yıllardır dile getiren biri olarak “içim burkuluyor” her bahsi geçtiğinde. Elbette
her kentimiz çok değerli ve anlamlı. Bizler onların değerinin boşaltılıp geriye düşmesini değil,
kentimizin hak ettiği seviyeye yükselmesini bekliyoruz. Zonguldak kent olarak ilk 7 içinde
olduğunda kentin takımı olan ZONGULDAK SPOR’da 1. ligde mücadele ediyordu. Ve o lige
renk veren 5-10 takımdan biriydi. En zorlu deplasmanlardan biri olarak nam salmıştık. Hatta
“taraftarlarımız için ekranlarda methiyeler” yapılırdı. Demek ki ekonomi bir çok dengeyi
değiştiriyor. Müzik değişince dans da değişiyor.
Yaz ayları haricinde pek işlevsel olarak kullanılmayan bir havalimanımız var. Kente her yeni
vali geldiğinde biz gazetecilerin ilk ziyaretlerinde sorduğu sorulardan biri havalimanı
oluyordu. Kaç kez arkadaşları uyarmaya çalıştım ama dinleyen çıkmıyor. Hiçbir vali,
kaymakam, emniyet müdürü havayollarıyla ilgili bir yaptırım yada yetki gücünde değildir. O
konular kentlerin siyasilerini ilgilendiren ve bağlı olduğu bakanlığın bakacağı, planlayacağı
işlerdir. Biz nedense hep doğru soruyu doğru adrese sormayı beceremedik. Bürokratların
görevleri bellidir ve kısıtlı bir süre görev yaptıkları bölgelerde görev tanımlarını mutlak
surette yerine getirirler. Diş tabibinden açık kalp ameliyatına girmesini beklememek gerekir.
Kentle ilgili bir sorun, aşılması gereken bir engel varsa o bölgenin siyasileri, medyası,
belediyesi, örgütlü kuruluşları ve en nihayetinde halkı birlik halinde hareket edip o sorunları
veya engeli aşmaya çalışmalıdır. Yoksa işi bir iki kişinin sırtına yükleyip “ hadi bakalım”
demek tipik ŞARK KURNAZLIĞIDIR.
Bundan uzun yıllar önce çok kıymetli bir Emniyet müdürü hemşehrimiz görev yaptığı
vilayetten başka bir kente onu tayin ettirmek için Ankara’da olan lobi işlerini anlatmıştı.
Düşünün bir kent orada görev yapacak bürokrat için bile Ankara’da lobi yapıyor. Kente değer
katacağına inandığı isim için mücadele veriyor. Peki bizler son yıllarda hangi bürokratımız
için “aman sayın bürokratımız iyi görev yapıyor, lobi yapıp görevde tutalım” diye bir uğraş
verdik?
İşin en kolay tarafı sorumluluğu birkaç kişinin üzerine yıkıp dışarıdan gazel okumaktık.
Rahmetli Harun Ersoy ve Erhan Çakmak az yazıp çizmediler bu Ankara’daki lobi işlerini.
Güçlü kent olmanın kurallarından biri de LOBİ FAALİYETLERİN güçlü olacak. Siyasilerin
aktif ve etkin olacak. Yerel basın ortak paydalarda bulaşma kapasitesinde olacak. Elbette her
siyasi görüşün bir temsilcisi olabilir ancak kent ve kent insanı söz konusu olduğunda hala
farklı sesler çıkıyorsa orada RANT kavgası kişiselleşmiş demektir. Uzun tecrübelerime
dayanarak yazıyorum; “ öyle bir ortamdan ne kente bir hayır gelir ne de kent insanına” …
Bu yazının nereye bağlanacağı artık benim değil az önce saydığım kişilerin, kurumların ve
siyasilerin yapacakları uğraşa ve etkinliklerine bağlı. Yoksa bir iki kişinin sırtına yükleyelim
mantığı zaten kenti bu noktaya getirdi. Yatırım yapana düşman olursan, iş yapanı görevini
layıkıyla ifa edeni kollamazsan sonuç olarak ne bekliyoruz ki?