Yeni bir aydan hepinize “ Merhaba “ Sevgili Okuyucular. Bugün 1 Mayıs ve yazılması gereken konu ve anlatılacak şeyler belli ama ben pek girmeyeceğim o konuya. Çünkü girip de çıkamamaktan korkuyorum. Böyle zamanlarda da yarım yamalak bahsetmek zorunda kalıyor insan ve biraz karışık biraz da eksik işleniyor konu. Beni bu sefer mazur görün ama bu yine de 1 Mayıs hakkında hiçbir şey demeyeceğim anlamına da gelmiyor tabii ki de.
1 Mayıs işçilerin çalışıp üst kesimin beyaz yakaların izin yaptığı sözde bir bayram; öğrencilerinde resmi tatili haline geldiği gün olmuş durumda. Bu arada binlerce insan haftalar önceden “ Google “ a “ 1 Mayıs tatil mi?” diye sorgulama yaptırmıştır; bundan adım gibi de eminim. Hadi size bir kıyağım olsun ( o sorgulamayı yapanlar için diyorum bunu) 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM’de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil edilmiştir. Adı da “ EMEK ve DAYANIŞMA GÜNÜ” olarak adlandırmıştırlar. Şimdi soruyorum sizlere hangi emekten bahsediyorlar, hangi dayanışmanın günü bu? Emeğin hakkı ne kadar veriliyor, emeğe kim ne kadar saygı gösteriyor. Ne kadar insan tam hak ettiği emeğinin karşılığını alıyor. İnsanlar yeri geliyor günde 10-12 saat fazla mesai yaparak çalışıyor da hak ettiği parayı bilmem kaç ay sonra zorla alıyor. Arada fazla mesailer kaynayıp gidiyor, işçiler insanlıktan çıkartırılarak sanki robotmuş gibi çalıştırılıyorlar. Aylarca izin yapmadan çalıştırılan işçiler, gurbette çalışanlar mı dersin, şantiyede bilmem kaç kişiyle kalarak çalışanlar mı? Ama lafa geldi mi İşçi Bayramı olur; bu insanlar yine çalışır.
Dayanışma konusuna gelirsek; insanların komşusundan haberi yok ama bilmem kaç kilometre ötedeki bedava para kazanma yollarının alayını biliyorlar. Varlarını yoklarını buralara yatırıyorlar; bire 4 – 5 kazanacağım diye. Sonra ne oluyor? Elindekileri de kaybedip kalakalıyorlar ve teselliye de o haberdar olmadıkları komşuları gidiyor. Dayanışma kavramı o kadar uzaklaşıyor ki dünya üzerinden çok yakın zamanda tedavülden kalkarsa kimse şaşırmasın, benden demesi. Durum bu şekilde ne yazık ki; bir birlik, kompakt oluş, beraber hareket etme ve bunun gibi kavramların yerini daha çok bencillik, kendini ve çıkarını düşünme almış bulunmaktadır. Herkes ( çoğu diyelim biz buna ) “ Atı Alıp Üsküdar’ı Geçme “ derdinde ve “ Zafere Giden Her Yok Mübah “ onlar için; bizler de dayanışma, birlik – beraberlik diyerekten kendi kendimize kelamlar ediyoruz.
İnsanları bu zorlu hayat koşulları, ekonomik sıkıntılar ve hayat kavgası da ister istemez bencilliğe itiyor. Çok fazla meşru görmesem de bazen insanların etrafını sarıp korku imparatorlukları kuruyorlar, bu sebeple ister iste ister isteme hak vermek zorunda kalıyorsun. Bilmem kaç yaşında ailesi, çoluğu çocuğu hepsini düşünerek hareket etmek zorunda kalınca insan; dışarıdan bakıldığı gibi hareket edemiyor. Zaten hayat filmlerde, dizilerde ve kelimelerde olduğu gibi akmadığı için korku imparatorları insanların sesleri, hayallerini ve hedeflerini kesiyorlar. Ve nihayetinde sesi soluğu çıkmayan, en minimum ücretle çalışan, ağzına vur ekmeği al bir bastırılmış ve korkutulmuş bir toplum ortaya çıkıyor. Buna ne kadar hak dersin, ne kadar emek dersin, ne kadar dayanışma dersin, ne kadar insanlık dersin ve ne kadar adaletli dersin size bırakıyorum.
Önceleri insanların duyguları sömürülürken şimdileri hayalleri, hedefleri, gelecekleri, kapasiteleri, hakları ve potansiyelleri sömürülüp hiç hak etmeyen birilerine veriliyor. İnanın o kadar değişik bir düzen ve kısır döngü var ki “ Yok Artık Bu Kadar Olmaz” dediğin her olaydan sonra başka bir konuya bu cümleyi kurabiliyorsunuz. Gerisini siz düşünün artık. Her neyse buradan hakkıyla çalışan ve hakkıyla çalışanların hakkını veren tüm herkesin EMEK ve DAYANIŞMA GÜNÜ’nü kutluyorum. Daha iyi daha adil bir dünyada buluşmak dileğiyle; kendinize iyi bakın.