Adisyon; dilimize Fransızcadan geldiği için TDK da net bir karşılığı yok ama genel kullanımla “ hesap pusulası” . Gittiniz bir mekana, yediniz içtiniz, kahveden sonra garsonun müşteri istese de götürsem dediği “ hesap özeti/o özet ne ödeyeceğinizi belirten rakamlardan oluşuyor”.
Yediniz içtiniz “ben bu adisyonu ödemem” yok ! Ya dayak yer yada tüm bulaşıkları size yıkatırlar. Ama eninde sonunda ödetirler. Tüm yedikleriniz burnunuzdan fitil fitil gelse bile yinede ödetirler.
Umduğunuzdan fazla geldi adisyon, itiraz şansınız var. İşyerinin ve sahibinin insafına kalmış bir durumdur biraz da … Kimi zaman yüklüce olmasa bile bir indirim yapar ödenecek kıvama getirilir o adisyon. Sonuçta ödersiniz.
Yanlış adisyon da gelir kimi zaman. Yan masa ile sizin ki karışmıştır. Önce tahsil eder sonra düzeltirler. Kusura bakmayın deyip masanıza “ 2 elma 1 ayvayı soyup” gönderirler. Ama adisyonu yinede ödemek zorundasınız.
Adisyon geldikten sonra hiçbir mazeret geçerli değildir. Yok “ otobüs saatim geldi”, “evde misafir var” , “ zamanım yok” , “ bugün gideyim yarın bir ara uğrarım “, “ işletmeden özür dilerim ben bu kadar yüksek fatura çıkacağını tahmin etmedim, beni affedin” yok ….
Yalnızca lokantalarda/lokallerde gelmez adisyon.
Doğalgaz da gelir örneğin, Ankara’da Çankırı Caddesindeki gece kulüplerindeki kadar kazık gelir kimi zaman o faturalar. Niye diye sorsan “yakmışsın bilader” derler “ aha” derler” işte kullanım tutarın”. Babanın petrol kuyusu var gibi açmışsın KOMBİYİ, ne bekliyordun? Öde yoksa kış ortasında SOĞUKTA kalırsın …
Elektrik faturalarında gelir örneğin o kol gibi adisyon, “ yahu geçen ay da bu kadar tüketmiştim, bu 30 lira fark nereden çıktı “dersin, dersin de kime ne anlatıyorsun?
Hayatımızın her anında adisyon ödüyoruz ve hiçbir mazeretimiz geçerli sayılmıyor.
Ama siyaset öylemi “gözünü seveyim” … ne adisyon ödemesi ne hesap vermesi ! İster “siz kimsiniz de hesap soruyorsunuz” deyin, ister “ bugün canım sıkkın, hiç havamda değilim” deyin , her bir mazeretiniz başımız üstünedir …