Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur derler ya hani; esasında ben de farkındaydım. Havalar bir sıcak bir soğuk derken şifayı kaptım; Sevgili Okuyucular sizler dikkat edin kendinize. Grip salgını olduğu konuşuluyor aman maazallah ben dikkat edemedim, sizler bari edin. Su içmeyi ihmal etmeyin. Peş peşe gelen koşuşturmalarım ne kadar çok direnmeme ve savunma yapmama rağmen beni gribe teslim etti. Bu hastalık dönemleri yazmayı seven insanlar içim bir nevi inziva dönemi olarak da değerlendirilebilir. Ama bunda hastalığınızın şiddeti de inanın çok önemlidir; bu sebeple direkt olarak inziva dönemi diye nitelendirmemiz de pek doğru olmaz. İnziva ve hastalık dönemleri, psikolojik ve sosyolojik açıdan çok kötü hatta vahim olan bu dönemdir. Edebi çerçeveden bakıldığı zaman ise üretimin ( yazma) baya aktif olduğu bir zaman dilimidir. Çok fazla girmemek, girdiğin zaman da çok uzun süre kalmamak; insan ruh ve sağlığı açısından büyük önem taşır.
Yetişkin bir Tansu Yıldırım bu inziva zamanlarında; yazı yazar, kitap okur, araştırmalar yapar, insanlardan uzaklaşsa bile ülke gündemini takip eder ve bolca düşünür. Hasta olmama rağmen yine de insanları düşünmeye başladım. Biraz fazla kafaya takıyorum belki de bu konuları ama merak etmeyin bu sefer çıkar ilişkilerinden, suni bağlardan, çek senetlerinden, cüzdan şişliklerinden, sahte aşklardan, yalandan samimiyetlerden bahsetmeyeceğim. Oturup düşünelim; en baştan itibaren, ilk insanlardan sona doğru bakalım olaya, insanın görevi nedir ve insan doğada ne yapar/yapardı? Var mı fikri olan, insan doğada savunma yapar ve üretim yapardı; hayatta kalmak için. Savunma yapmaktan kastım, anlayacağınız üzere hayatta kalabilmek için kendini koruma, evini koruma, eşini – çocuklarını, bağını – bahçesini işler büyüdü memleketi koruma oldu. Hepsi zincirleme olarak sebep sonuç ilişkileri illiyet bağı ile örüldü. Üretim konusuna gelelim; yiyecek, barınak, giyecek üretimi derken üretim mamullerinin geldiği nokta ortada günümüzde.
Bu iki görevi yaparken tek bir şey hesaba katılmadı sanırım ya da öyle olması işimize geldi. Bilim ve teknolojiyi hesaba kattılar mı bilmiyorum ama müthiş bir ilerleme olduğu aşikâr. Dünya nüfusunun yüzde kaçı artık üretim yapmakta oturup düşünmek lazım. Üretici olan insana yeni bir görev biçildi, tüketici oldu artık; hem de çoğu bilinçsiz tüketici. En basitine inerek bakalım olayın; ben kendi beldeme bakıyorum, benden büyüklere de soruyorum bu konuyu. Önceden her evde olmasa da 2-3 evin birinde hayvancılık yapılırmış; şimdi bakıyorsun bir elin parmağını geçmez ki o yaptıklarına da hayvancılık denir mi şüpheli. Tarımla, bağ-bahçe işleriyle ne kadar uğraşılırdı günümüzde ne kadar uğraşan kalmış. Bugün bağ – bahçe ile uğraşanlar en minimum toprağına biraz hobi biraz alışkanlık nedeniyle ekmektedir; yetiştirdiği ürün ise kendine anca yetecek kadar. Tabii bunlarda devlet politikaları da etkilidir, etkisi mutlaka vardır. Üretimde insanın etkisi gün geçtikçe azalmaktadır. Robotlaşma, robot üretimi çok arttı ve insanların yerini alacaklarını söylemek fantastik olmaz. Sonra otomasyon diye bir arkadaş var; inanın dünyada müthiş bir gelişim göstermekte ve her geçen gün daha da gelişiyor. Tamam, biz ülke olarak daha yeni tanışmış sayılsak bile bu arkadaşla; inanın çok sağlam geliyor. Hem üretim görevimize hem de savunma görevimize gözü dikmiş durumda; biz insanlar da zaten ellerimizi kaldırıp teslim olmaya dünden hazırız. Bugün bilmem kaç kilometre uzaktan bir drone ile gözlem yapabiliyorsunuz ve hatta bombalama bile yapılabiliyor. Ordular artık bunları kullanıyor, insansız hava araçları zaten kullanılmaktadır. Dünyada son zamanlarda ciddi bir kabuk değişimi yaşanıyor ve devam edecektir bu değişim. Önceleri çok önemli olunan olguların yerini çok daha farklı yerler ve olgular alacak gibi görünüyor.
Önceleri topraklar alınıp sınırlar genişletmek amacı güderken ülkeler, şimdilerde teknoloji, bilim alanlarını ele geçirip büyümek, genişlemek ve gelişmek istiyor. İnsanlar ise üretim görevinden tek bir şey algılayıp sadece çoğalarak üretime destek verip sabah akşam tüketiyor. Şimdi sizlere soruyorum 20 yıl sonra teknoloji, robotlar ve otomasyon sistemleri gelişip tamamen dünyaya hâkim olduktan sonra ( bu arada bilime, teknolojiye ve gelişime karşı falan değilim aksine sonuna kadar destek veriyorum) insanlar ne yapacak ve dünya üzerinde görevi ne olacak, o kadar çoğalan insanların yeni görevleri ne olacak? Ne yazık ki insanların çoğu bunun bilincinde değil, tüketme görevinden gayet mutlu ve yeni arayışlar peşinde falan da değil. Bizim ülkemizi düşünmek bile istemiyorum; malum en çok çoğalan ülkelerden biriyiz. Umarım akla ve mantığa uygun yeni görevlerle insan hayatını ikame ettirir çünkü işsizlik çok lanet, insan psikolojisini bozan insanı umutsuzluğa iten kötü bir arkadaştır. Neyse çok düşündüm çok da konuştum; biraz da kafamı dinlendireyim bir iki şiir okuyup. Hatta sizlere 68. yıl önce bugün aramızdan ayrılan Orhan Veli Kanık’tan iki mısra bir şeyler yazarak veda edeyim. Ruhun şad olsun üstadım. “ Bekliyorum / Öyle bir havada gel ki, / Vazgeçmek mümkün olmasın.” Yüreğine sağlık üstadım, sizler de kendinize iyi bakın.