1980 askeri darbe sonrası yılları . Üniversitelerde inanılmaz bir devlet kontrolü var. Fakülte kantinlerinde oturan her on kişiden biri hafiye ! Özellikle takip ettikleri sol görüşlü öğrenciler. Kollanan farklı siyasi görüşlü öğrenciler de var. Onları da “ ispiyoncu” olarak kullanıyorlardı. Okullarda bazı hocaların “ profesör olma “ hayalleri uğruna “ siyasi görüşünü” yansıtmamaya özen gösterdiği dönemler.
O yıllarda Ramazan ayına denk gelen günlerde okul yemekhanesinde “ oruç tutmayan” öğrencilere taşlı, sopalı saldırı olmuştu. Kızlı erkekli yüz seksen belki iki yüz kişiye tamamı erkek ! iki yüzden çok fazla bir grup saldırıyordu. Üniversite Kampüsü o dönem jandarma bölgesinde olduğundan polis kayıtlarında yok ama hafiyeler anlık rapor tutuyorlardı. Saldırıya yemekhanede kuyrukta olan kızlı erkekli grup karşılık veriyor ve ortalık savaş alanına dönüyordu. İnanılmaz olan, yemek kuyruğundaki öğrenciler oraya organize bir şeklide saldıran grubu haşat ettiler. Hafiyeler yemekhaneye saldıranları değil onlara karşı cesurca karşı koyanları tespit etmeye başladı. O gruptan dikkat çekenleri hem adli hem de eğitim yönüyle cezalandırmak için bulunmaz bir fırsattı. Uludağ Üniversitesinde o yıllarda ders devam mecburiyeti olmadığından derslerde yoklama yapılmıyordu. Kamera kayıtları veya çekim yapan telefonlar olmadığından iş; görgü şahitleri ile ispiyondan gelen bilgiler ile çözülüyordu.
Sol görüşlü öğrencilerden birkaç tanesi arkadaşlarının da uyarısıyla okuldan hemen uzaklaştı. Kimi kentin 22 kilometre uzağındaki kampüsten en yakın köye yürüyerek giderken, adı kesinlikle verilecek ve infazı zevkle seyredilecek olan biri otoyolda önüne çıkan ilk otobüse binerek oradan uzaklaştı. Araç İzmir’den Ankara’ya giden bir otobüstü. Ama bizim öğrenci Polatlı’da otobüsten indi. Tarım kredi kooperatifinin küçük binasını gördü. İçeride bulunan tek kişi Halil isminde kendi halinde bir memurdu. Selam verdi, insanlığın ölmediği yıllar, Halil bizim genç öğrenciye çay verdi, biraz sohbet ettiler. Genç; yakınlarda kimsenin pek dikkat etmediği bir yerleşim yeri olup olmadığını sordu. Polatlı olmazdı. Zira ilk bakılıp araştırılacak yerler Bursa merkez, İnegöl, Sivrihisar, Polatlı ve Ankara’ydı. Halil genç öğrenciye Haymana’yı önerdi. Haymana dediğin Allahın dağında unutulmuş bir küçük ilçe. Hemen kooperatifin önündeki yoldan geçen Haymana minibüslerinden birine atladı genç. Minibüs tıka basa dolu. Genelde sepetlerinde sebze meyve olan yaşlı teyzeler çoğunluktalar. Gencin kesinlikle “oralı olmadığı belli” . Polis sorgusundan kaçan genç bu kez meraklı teyzelerin sorularıyla karşı karşıyaydı.
Kimsin oğul? Kimlerdensin?
Yoğsam yeni mektebe hoca mı geldin?
Bu nasıl memur daha valizi neyin yok?
Çok ta cıbır !
Bu mu tahsil verecek, kendi ne ki?
Gala gala buna mı galdı bu işler ?
La bundan bir halt olmaz .
Muhtara bir çift kelamım olacak emme
Goca Haymana galdı sübyana
Çok durmaz bu gaçar gider, dayanamaz gara gışta
Bu hikayenin sonunu merak edenler için yazalım. Genç; iki geceyi orada, ilçenin tek otelinde geçirdi. Yemek haricinde odasından pek çıkmadı. Dönüşte yine yeni arkadaş olduğu Halil’in çayını içti, vedalaştı. Yolun karşısına geçip okuluna dönmek için ilk otobüsü beklemeye başladı.
Bir okul öğretmeni zannettikleri genç delikanlıya bunca tahlil/analiz yapan insanları düşünüyorum birde günümüzde yaşananları! İleri mi gittik, geliştik mi, geriledik mi? Kararı siz verin değerli okurlar.