Uzun yıllar önce Soğuksu’da küçük gazete/tekel bayisinde sohbetlerini dinlemek için sürekli yanına gittiğim rahmetli Afyon Temel aklıma geldi. Mekanı Cennet olsun, Temel dayı hayat okulunda epeyce tedrisat yapmış, yıllarca Zonguldak spor’da, Rizespor’da ve daha bir çok Anadolu takımında masörlük yapmış değerli bir büyüğümüzdü. Oğlu Mücahit yakın arkadaşımdı. O küçük bayiye arada kentin önemli isimleri de uğrar ve o ayak üstü sohbetlere denk gelirlerdi.
O zamanlar cep telefonları yok.
İnternet yok.
İstanbul yada Ankara kod çevrilerek aranabiliyordu normal telefonlardan.
Elbette o dönemde “sosyal medya” diye bir şeyde yoktu. İnsanlar sohbet edebiliyor, birbirleriyle yüz yüze görüşebiliyorlardı.
Teknoloji nasıl kullandığına bağlı olarak bazen bir lütuf, kimi zaman bir lanet olabilir. Atomu enerji için kullanırsan bir lütuf olurken, bomba yaparsan resmen bir lanet olabilir.
Günümüzde sosyal medyada benzer bir durum var. Ama bana göre ilk sorunumuz sosyal medya değil SAMİMİYET …
Eğer tanımadıklarımız ölüyorsa “yaşasın savaş” , bizden birilerinin canı yanacaksa “savaş bir cinayet” oluyor.
Önce karar vereceğiz, zararlı mı değil mi? Sosyal medyada bu ülkenin kurucusuna, yüzyıl önce ölmüş anasına küfür edilirken bazılarının göbek yağları eriyordu ! Hiç şikayetleri yoktu.
Hatta bunu “fikirlerin özgürce ifade edilmesi” olarak yorumlayanlar vardı. Ne zaman aynı silah size döndü işte o zaman “fayda/zarar” hesabı başladı.
Hiç kimse “ölçüsüzce yapılan hakaretlere, aslı astarı almayan iddialara” onay veremez, vermemeli. Ama bu herkes için geçerli olmalı.
Normalde “eleştiri” Anayasal bir haktır. Ancak bu eleştiri bana yapılınca normal oluyor, birine damat denince yasak kapsamına giriyor. Sorun aslında biraz SOS/YAL medyada ama Nasrettin hocanın dediği gibi, o yolu açanların hiç mi günahı yok ?