Hiç dikkat ettiniz mi, çevremizde değişen bir hayat var. Adına “ modernleşme” yada “küreselleşme” denen oyunun bir parçası oluyoruz ister istemez.
Ne çok hoşumuza gitmişti “tek tuşla istediğiniz kişiye ulaşmak” . Öyle saatlerce bağlanmasını santralden beklemeden yurt içi yurt dışı görüşmeler yapmak. Günümüzde görüntülü olan konuşmaların bile artık bizi kesmediğini görüyoruz. Elimize aldığımız akıllı cihazların kontrolüne girdik resmen. Onlarsız yatağa giremeyen var. Elinde telefonu, uyuyup kalan hiç kimse yok mu etrafınızda?
Yemeğe gidiyoruz, hemen bir paylaşım yapalım. İlk kez gittiğimiz bir kenti geziyoruz daha kentin tarihini öğrenmeden ilk resimleri sosyal medyada paylaşmaya başlıyoruz. Dostumuzda düşmanımızda ne yaptığımızı kimle birlikte gezdiğimizi hatta ne zaman nerede olacağımızı dahi rahatlıkla öğrenebiliyor.
İlk tuzak büyük alışveriş mağazalarıydı. Kentin küçük esnafları, el emeğiyle geçinen sanatkarları, terzileri, bakkalı, manavı dayanamadı bu büyük çarkın dişlilerine, eridi gittiler. Köşe başında dükkanının önündeki iskemlede oturup gazetedeki bulmacayı çözen terzi Şükrü amca yok artık. Ya şehrin en leziz kıymalı böreğini yapan İsmail usta nerede şimdi? Rahmetli babamın terzisi Selahattin amca çok oldu dükkanı elinden çıkaralı. Bayramlar öncesinde yanında çalışan kalfalarıyla işten başını kaldıramazdı oysa ! O küçücük terzide 4-5 aile ev geçindirirdi. Mahallenin cam çerçeve işlerini yapan Hüseyin amca sert görünmesine rağmen en babacan insandı o koca mahallede. Çıktıkları dükkanlarının yerinde büyük mağazalar var ama koca mahallede ruh yok. Güler yüz yok. Selam verecek, selam verse alacak insan yok.
Bir işin olsun, para kazan ve o parayı sana gösterdiğimiz AVM lere götür. Çayı çorbayı bizim belirlediğimiz mekanlarda iç. Orada otur ve o anı selfie çek ve hemen sosyal medyada paylaş. Oysa daha dün paylaştığın resim de bugün çektiğinin aynısıydı. Tek fark üzerindeki tişört,penye yada kazak …. Ama o da ne? Arka masada seninle aynı mağazadan aldığı aynı renk kazağı giyen bir başkası var. Oysa 8 taksitle ve ne çok beğenerek almıştın o kazağı. Bir tek sende olacağını mı düşündün? Çocuk Esirgeme Kurumundan giyinir gibi bir çoğumuz hep aynı şeyleri giyiyoruz. Belki biri diğerinden bir ton daha açık veya koyu ama hepsi birbirinin aynı kıyafetler.
Yemek yediğimiz mekanlar, çay veya kahve içtiğimiz o lüks kafeteryalar, kıyafetlerimizi aldığımız o janjanlı mağazalar ve mutfak ihtiyacını gördüğümüz devasa marketler farkında olmadan bizleri sıradanlaştırdılar. Kuyruğa giriyoruz ve hiç itiraz etmiyoruz. Oysa çok değil daha 10 – 15 yıl önce en kızdığımız şey kuyruğa girmek değil miydi? Tıpkı o meşhur banka reklamında olduğu gibi “bankamızda hep 1. sıradasınız” ! Nerede? Aynı bankanın kartıyla sıra almamıza rağmen( ki her müşteri bizim gibi aynı kartla sıra numarası aldığı için) dakikalarca sıra beklemiyor muyuz o bekleme alanında? Siz kim 1. sırada olmak kim!
Küreselleşme sizi/bizi hep özelmişiz diye pompalar ama aslında o büyük kalabalık gruplar içinde hiç de özel olmadığımızı anlamamızı istemez. Kazandığın parayı onun seçtiği mağazalarda harca ve kutu gibi küçücük odaları olan, yeşile hasret kötü binalardaki evine git.
Nasıl mutlu olacağımıza dahi onlar karar veriyor. Bunu alın, şunu paylaşın(resim, öz çekim,mekan konumları)şunu hediye edin ve mutlu olun. Ya körüm ben görmüyorum ya etrafımdakiler hep pesimist insanlar. Yahu bunca alışveriş yapılmasına, bunca marka yerlerde bir şeyler içip yemek yemeye insanlar niye mutlu ve tebessüm ederken görünmez ? Harcamak insanı mutlu ve huzurlu etse kırsaldaki/köydeki insanlar mutsuzluktan uzun ömürlü olamazlardı. Ama o dağ başında, büyük devasa AVM lerin epey uzağında yaşayanlar çok daha huzurlu, sağlıklı ve uzun ömürlü.
Adı, mevkisi ve bina inşaat tipi farklı görünse de tüm alışveriş mağazalarında hep aynı markaların dükkanları var. Elemanları bile aynı kıyafetlerle çalışıyor. Raflar aynı, dekor aynı, ürünler birbirinin aynısı, orijinal tek şey o koca AVM’nin girişindeki İSİM ….