Sevgili Okuyucular bugün biraz farklı bir türde yazı yazacağım beni mazur görün rica ediyorum. Bu arada yazıma başlamadan önce buradan tüm Fenerbahçelilerin Dünya Fenerbahçeliler Günümüzü kutluyorum. Buradan tüm FENERBAHÇE’lilere selam olsun. Ve ben artık başlıyorum.
“ Birkaç gündür onu düşünüyorum; sanırım bu geçen sürenin 2-3 gününden haberi bile yok ama “ Onu Düşünerek Kaç Gün Geçirdiğimi “ gökyüzüne sorabilir Herkes yalan söyleyebilir ama gökyüzü yalan söylemez; valla ben onun yalancısıyım; “ Bende yalan olmaz “ dedi bana ve şu ana kadar bir yalanına da denk gelmedim. O kadar çok gökyüzüyle konuşuyorum ki bu aralar sizlere anlatamam; ihtimal vermedi bana, boşa uğraşıyorsun diye tutturdu. Bak sonunda pişman olacaksın, nasıl gaz veriyor bana gökyüzü sizlere anlatamam. Onun tavırları da gökyüzünü destekler cinsten oldu mu bir de; tek başıma mücadele etmek zorunda kaldım gökyüzüne karşı hem de o feci sıcaklara rağmen.
Bir vazgeçiyorum; sonra geleceği düşünüyorum vazgeçmekten vazgeçiyorum falan filan derken tekrar kafa tutmaya başlıyorum gökyüzüne; son 3-4 günümüz böyle geçti sanırım. Valla zamanın saatlerin pek farkında değilim. Sonunda gökyüzüne hak verdim ve tasımı tarağımı toplayıp kendimi dışarı attım. Dışarı çıktığıma da pişman oldum bazı pişmanlıklarım gibi falan; anlayacağınız salak saçma modda amaçsız bir şekilde sağa sola geziniyordum. Gökyüzü de kavuruyordu nasıl sıcak öyle; sanırsın benimle kafa buluyordu. Sonra birden garip bir şey oldu; anlam verilmeyen eylemler vardır ya hani bazen tarifi zordur. Birkaç saat değişik bir ambiyans falan derken ben eve bir döndüm, bir kafa tutarsın gökyüzüne hem de sabaha kadar. Bir baktım gökyüzünden damlalar gelmeye başladı. Yaz yağmuruydu, yağmur damlacıkları gerçi onlara damlacık demek biraz ayıp olurdu. Bereket yağıyordu resmen, umut yağıyordu topraklara; insanın içine yaşama sevinci geliyordu. Nefes alırken sanırsın baca gazı aromalı oksijen değil de umut aromalı oksijeni çekiyordum içime. Toprak kokusu zaten tarifi izahı zor; o koku nasıl güzel bir kokudur. Dünyanın en pahalı parfümüne bin basmazsa ben hiçbir şey bilmiyorum. Anlayacağınız gök bile yumuşamış ve inanmıştı; umut olup yeryüzüne yağmıştı. Bazen tabiat insanlardan daha anlayışlı da olabilir bu gerçeği es geçmemek lazım.
Bu arada daha resmen kişilik bölünmesi ya da şizofreni tanısı falan konmadı; gökyüzüyle falan konuşuyorum diye kafayı yedi sanmayın. Bazen insanlarla konuşup bir fayda göremedikçe tabiata sardığım oluyor; onlarla iki kelam muhabbet ediyorum. Ama yalan yok; gökyüzünün başını baya ağrıttım. Bana göz kırpıyor; görürsün bak ben yine haklı çıkacağım diye. Bakalım, yağmurdan sonra gök kuşağı da oluşmadı; nasıl mücadele edeceğiz gökyüzüyle bilmiyorum. En azından mücadele etmenin verdiği vicdan rahatlığıyla yeni bir geceye başlayacağız. Bakalım sabaha kim ölür kim kalır bilinmez… Bakarsınız daha önce 105 – 106 gün süren gecelerim gibi olur da gökyüzünü ve beni unutursunuz. Neyse sıkıntı bastı ben kaçıyorum.”
Sevgili Okuyucular sizlere yeni çıkacak kitabımdan bir bölüm paylaştım. Bu arada bu bölümü bugün bu köşeyi yazmadan önce yazdım; taze çıktı anlayacağınız. Umarım beğenirsiniz ben de kaçıyorum.