Sevgili Okuyucular hiç bu kadar süre yazamadığım, sizlerden uzak kaldığım olmamıştı; lütfen kusuruma bakmayın. Ciddi yoğun günlerim vardı; fırsat bulup sizlere yazamadım, affınıza sığınıyorum.  Size yazamadığım gibi ne bir şey okuyabildim ne de herhangi bir satır yazı yazabildim. Ne kadar kötü bir durum okumayı ve yazmayı çok seven, yazarak dertleşen, rahatlayan ve hayatını ikame ettiren biri için. Velhasılıkelam hem yazmayı özledim hem de sizleri. Umarım inşallah “ Sizleri “ diye ithamda bulunduğum gerçekten birileri vardır da “ Acaba bu çocuk kaç gündür neden yazmıyor? “ diye kendince sormuştur. Yazmak ve okunduğunu bilmek muhteşem iki keyiftir; tarif edin deseniz, inanın çok ama çok zorlanırım ve sonucunda tam olarak anlatamam sanırım. 

Bu arada “ Özlemek “ mi daha güzeldir yoksa “ Özlenmek “ mi? Ne dersiniz; fikri olan var mı? Ha ha ha… Yine nereden nereye getirdim mevzuyu; kızmayın bana, aklıma geldi ve sordum. Hadi bakalım pamuk eller cebe; pardon pardon kafam karıştı o başka yerde deniliyordu. Bakın bir iki saçmalama yaparak sizlere vakit kazandırıyorum, sizler belki de farkında olmadan. Eee önce kim cevap vermek ister? Var mı bir gönüllü! Susmayın ama konuşun. Hep benden bekliyorsunuz; önce sen cevapla diyorsunuz sonra da hiç ses seda çıkmıyor sizlerden. Şimdi bazılarınız “ Bu ne diyor arkadaş, kafayı mı yiyor? “ diyor olabilirsiniz. Ben böyle düşünenlere de saygı duyuyorum; en azından adam yazdığımı okuyor ve kendince çıkarımda bulunuyor. Okuyan insandan zarar gelmez; istediği gibi yorumlandırmasında bence sıkıntı yoktur. Okuyan adam çizgileri ve sınırları bilir zaten, yeter ki art niyetli ve zoraki okumasın.

Az önce sizlere sorduğum soruyu sosyal medyada bir anket yapacağım ve bence  “ Özlenmek “ cevabı daha çok çıkacak ama ben çoğuna katılmayacağım. Bence “ Özlemek “ daha güzeldir; yeter ki özlenen güven versin, değer versin, hak versin, özlenmeye değsin, pişman etmesin. Özlemek de bir sanat dalı olabilir bence ama önce özlenenlerin algılaması ve doğru uygulama yapması gerekiyor. Yoksa başlamadan biten bir sanat dalı olur ve maziye gömülür. Kimi adına “ Keşke “ der, kimi “ Pişmanlık “ der, kimi de “ Allah Belasını Versin “ der kimi ise burada yazmamın uygun olmayacağı tasvip etmediğimiz sözleri der. Sonuç olarak bir sanat dalı başlamadan bitmiş olur. Anketin sonuçlarını sizlerle daha sonraki yazımda paylaşacağım.

**

Sevgili Okuyucular beni takip edenler mutlaka bilirler; edebiyatla uğraşırım ve ayrıyeten aktif siyasetin içinde de görev almaktayım. Siyasi faaliyetlerimizin yoğun olmasından dolayı birkaç gündür sizlerden uzak kaldığımı öncelikle söylemek isterim. Bazı çalışmalarım vardı, yeni görevlerle aktif siyasi hayatıma devam edeceğim. İnşallah, üzerimize düşen görevleri laikiyle yapıp bölgemize, insanlarımıza, şehrimize, memleketimize ve geleceğimize fayda sağlarız. Siyaseti ve siyasi sohbetleri ( Yalandan uzak, gerçek, samimi kelamlarla yapılan siyaseti ve siyasi sohbeti ) çok severim. İnanın saatlerce konuşmaktan hiç sıkılmaz; keyif alırım. Yeter ki o sohbetlerde sesler yükselmesin, sevgi – saygı çerçevesinde olsun; bu ortamda o sohbet çok keyifli olur. Bunu becerebilenlere ve bu tadı yaşayabilenlere de kocaman birer “ Helal Olsun “ demek gerektiğini de unutmamak lazım. Siyaseti çok sevdiğimi söyledim sizlere ama bir türlü o takım elbise olayına sıcak bakamıyor, alışamıyorum. Tabii saygı unsurları ve bazı siyasi gelenekleri kabul ediyorum ve haklı buluyorum ama şu takım elbise olayı için kusuruma bakmayın; inanın ben o açığı daha fazla çalışarak, daha fazla mücadele ederek telafi ederim. Herkesten çok ama çok rica ediyorum; hiç kimse saygısızlık olarak algılamasın ne kıyafet alışkanlıklarımı, ne saçımı ne de sakalımı. 

Temiz yapılan siyaseti, Türk Milletini, Türk Bayrağını, Türkçeyi, Türkiye Cumhuriyetini çok seviyorum. 

Rabbime hamdolsun milletimiz var olsun.

Sevgi ve Saygılarımla…