Sokakta kendini kendine konuşan ve hızlı adımlarla dikkatsizce yürüyen orta yaşlı adamı bir yerlerden tanıyacağım lakin bir türlü çıkartamıyorum, en iyisi görmemezlikten gelmek diye düşündüm. Ama ne mümkün? O beni tanımış ki panter gibi önüme atladı. Siz dedi, Şehremini Lisesinde Fen bölümünde okumuştunuz değil mi? Sanki zor bir soruya yanıt arar gibi az bir soluklandım “ 6 FEN A sınıfındaydınız”. Yok falan desem okul numaramı yada sınıf öğretmenini söyleyecek kadar kendinden emin görünüyor. Bir hatırlasam kim olduğunu, az bir muhabbetle başımdan salacağım ama çok az bir göz aşinalığı dışında kayda değer hiçbir şey yok.
 Evet dedim o okulda okumuştum. Ya siz? Ben edebiyat bölümü öğrencisiydim dedi. Sizin bölüm öğrencileri biraz fazla derse kafa yorduğundan bizimle pek aynı ortamlarda bulunmazdınız. Beni tanımamanız doğal. Hay aksi kendimi tanıtmayı unuttum, Cemil ben.    
  İşim de var ve böyle bir sohbete ayıracak hiç zamanım yok. Fakat nasıl başımdan atacağım. Çok güzel bir tesadüf oldu Cemil bey karşılaştığımıza sevindim dedim. Ancak çok yoğun bir gündemin içindeyim ve başımı kaşıyacak zamanım yok. Sanırım sizin de aceleniz vardır az önce hızlı adımlarla yürüyordunuz.
 Yoo dedi, sizi gördüğüm için hızlıca yürüyüp yanınıza gelmek istedim. İnsan kaç yıl sonra bir okul arkadaşını görebilir ki? “Koca şehirde böylesine insan seli arasında büyük tesadüf” diyerek sanki hazine haritası bulmuş defineci gibi sırıtıyordu.
  “ Allah sizi inandırsın size ayıracak hiç zamanım yok. Az daha burada oyalanırsam işimle ilgili çok önemli bir demonstrasyonu kaçıracağım diyerek kibarca kaçmaya çalıştım.
 Fakat ne mümkün, yaba gibi eliyle koluma yapıştı, kolumu kurtarmak imkansız. Adam sanki eski bir okul tanıdığı değil iş yerine icraya gelmiş İCRA Avukatı. “ Demonstrasyon ne demek yahu dedi. Bu şey operasyon gibi bir şey mi* ne ameliyatı yapıyorsun? Doktor mu oldun yoksa? Hangi hastanedesin?
 Yok Cemil bey ne doktoru ne ameliyatı, firmamızın sattığı ürünlerin kısa bir tanıtımı için gidiyordum, sizi görene kadar.
 Firmanın yada senin kartvizitin var mı* Arasak nasıl bulacağız? Yok yok bu eski bir okuldan tanıdık değil bildiğin alacak tahsiline gelmiş bedevi.
“ Allah sizi inandırsın üzerimde hiç kartvizit yok ama sana firmanın telefonunu söyleyeyim” dedim. Alan koduyla birlikte bir numara uydurdum. Hatırımda kalmaz bir kağıda yaz istersen dedi. “ Allah sizi inandırsın üzerimde ne kağıt ne kalem var” dedim.
 Hangi semtte işyerin diye sordu. İşyerim aslında Kadıköyde ama ona Pangaltı da bir yerin tarifini verdim. Çok kolay bulursun diye de tembih ettim. Şişli’ye beş on adım, Taksim’e beş yüz metre ya var ya yok diye eksiksiz bir tarif yaptım. Artık kurtulurum diye umut ediyorum ama o yaba gibi el hala kolumda. Ya bir şey daha vardı dedi. Bu aralar işsizim, öyle borç alacak doğru dürüst kimsede yok, bir 100 banknot borç verir misin?
 “ Allah sizi inandırsın “ diye söze başlamıştım, yahu her şeye Allah’ı karıştırma alt tarafı bir 100 banknot borç vereceksin, büyük işleri O’na havale et. Bu tip küçük işleri sen çöz, dedi.
  Allahtan üzerimde çok para taşıma adetim hiç yok. Cüzdanı o rahatlıkla açıp içinden bir 100 lira uzattım. “En kısa zamanda işyerine gelip öderim “ dedi. Acelesi hiç yok, ne zaman elin rahatlarsa o zaman gelip ödersin aman kendini bunun için üzeyim deme diye tembih edip hazır o yaba gibi elinden kurtulmuşken karşıdan gelen taksiye el kaldırdım. Cemil aldığı yüzlük banknotu incelerken ben hızlıca taksiye atladım.
 Ne yalan söyleyeyim; Allah sizi inandırsın yüzlük banknotu şimdiden unuttum, yeter ki şu Cemil’i bir daha hiç görmeyeyim.