Severiz, bir mekana gittiğimizde “ beni burada iyi tanırlar” desinler diye hemen garsona el işareti yapmayı. Bu bir bakıma şu demektir “ bizi dağda eşkiyalar soymadı, kazandığımızı yedik” .
Şimdilerde kazanmadığımızı yemeye başladık. Harcıyoruz. Kontrolsüz ve umarsız bir şekilde. Sığındığımız liman da “devletin bile borcu var, aman” . Oysa o borcun; devletin yani bizim borcumuz olduğunu anlamaktan epey uzaktayız.
Örneğin bankaya borcun mu var git başka bankadan kredi çek o borcu öde mantığını Dünyada alkışlayacak ender ülkelerden biriyiz. Adamın kıçında donu yok, terziye gabardin takım sipariş veriyor.
İşsiz gezerken biri çay ısmarlasın diye iş ilanlarından çok etrafa bakıyoruz. İnanmazsınız, bazı çay ocakları büyük beyaz kartonlara “ ÇAY bizde 1 LİRA” diye yazmışlar. Berbere gelip “saç kesme kaç lira “ diye soruyorlar. Niye ? Traştan sonra hesap öderken mahcup olmayayım diye !
Ülkelerin öncelikleri vardır. Tıpkı şirketler gibi, aile geçimini düşünen babalar/analar gibi ! Örneğin aldığın maaşı planlamak zorundasın, doğalgaz varsa onun faturası o yoksa odun/kömür masrafı yada kalorifer aidatını hesaplamadan yola çıkamazsın. Elektrik-su-telefon faturaları için beni ilgilendirmez nasıl dersin !
Son günlerde marketler, tabi ki sahipleri suçlanıyor ülkedeki pahalılıktan dolayı. İyi de rekabet yok mu ? Hepsi söz birliği etmiş gibi aynı ürünlere benzer zamları uyguluyorlar. Lor peynirinden başka peynir yememiş adam bana ülke ekonomisi hakkında konferans çekiyor. Yahu senin yaşadığın tartışmalı kime ne anlatıyorsun? Kimi savunmak için bu kadar eğilip bükülüyorsun? Önce insan gibi yaşamayı bir dene, başarırsan seni de dinlerim, söz ….
Fazla umut kırıcı olmak istemem ama hep aynı deneyi aynı şartlarda ve aynı oranlarda yaparak nasıl farklı sonuç almayı bekliyoruz, bunu anlamıyorum.