Öğretici bir yazı olsun istedim. Biraz hayatın gerçeklerini biraz deniz dünyasının canlılarıyla ilişkilendirip belki biraz uzun ama 5 dakikada okuyacağınız bir yazıyı hazırladım. Balık dünyasını pek bilmem, hatalı bir yorum olursa lütfen yorumlara doğrusunu paylaşın, bende doğrusunu öğrenmiş olurum.

Hayat; aslında denize atılan bir sürü oltaların hangisine yakalandığınızla direk ilintilidir. Herkes için bir olta mutlaka vardır. Kimi en küçük misinaya takılır kimi ondan kurtulduğuna sevinirken daha büyüğüne saplanır. Buradaki amacım takıldığımız oltaları ve hangi balık olduğumuzu öğrenmeye çalışmak. En küçük oltaya takılan balık KIRAÇA’dır. 1 deri 1 kemik olduğundan oltaya geldiğinde geri atılır balıkçı tarafından. Hiçbir ekonomik değeri yoktur. Sürü mantığıyla hareket eder. Az bir yönlendirmeyle büyük balıkların hedefi haline gelir ve genelde onlara yem olur. İnsani bir örnek vermek gerekirse “ size bundan iyisi olmaz” veya “ haline şükret” “ nankör, yakında bu maaşları da bulamazsınız” gibi aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleye uğrarlar. Bu balık cinsini yine kendisi gibi hiçbir ekonomik değeri olmayan ama diğer büyük balıkların uşaklığını yapmaya, kendi cinsini onlara kurban etmeye çalışan onurunu, kişiliğini ve de kalemini satmış diğer KIRAÇALAR oltaya kadar götürür. Deniz bu tip hazin ihanet öyküleriyle doludur.

Kıraça az bir uyanıp kafayı kaldırdığında “ neler oluyor “ dediğinde büyük bir aşama kaydedip en küçük oltadan kurtulmuş demektir. Artık o bir İSTAVRİTTİR. Evet ilk oltadan kurtulmuştur ama daha büyük misinaların yeni hedefidir. Biraz etlenmiş biraz büyümüştür. Ee az bir büyüme gösterdin mi bazılarının hedefinde olursun. Oltaya takılmak kaçınılmaz demiştik. İstavritin kısa ömrü tavaya gidince biter.

Denizde bir de muhalif balıklar vardır. Oltaya kolay gelmeyen, mücadeleci, kısmen aydınlanmış ve denizin güzelliklerini öğrenmiş Mezgitler vardır. Bu balıkların ekonomik değeri vardır. Kendilerine o koca deniz dünyasında ufak ta olsa bir yer edinmişlerdir. Fakat tavada iyi olduklarından mutlaka alıcıları vardır. Ömürleri KIRAÇA dan daha fazladır.

Dünyamızın dörtte üçü SU olduğundan çok büyük bir alanda bir çok balık türü var. Benim bu kısıtlı köşemde hepsini yazma imkanım yok ama LÜFERİ yazmazsam darılır. O da muhalif bir balıktır. Oltaya zor gelir. Ancak trolcüler yüzünden yakalanması kolay oluyor. Denizdeki TROLCÜLERLE gerçek yaşamdaki TROLLCÜLER arasında zerre fark yoktur. Hepsi de bulunduğu ortamı kurutup birilerinin kayığına su taşır. Şunu bilmezler denizde balık bittiğinde onlara da gerek kalmayacaktır. Onların da sifonunu çekecekler ve değerleri bitecektir. LÜFERİN epey ekonomik değeri vardır. Güzel bir masada gerçek dostlarla birlikte yenmesi gereken ve asla aceleye gelmeden sohbetle birlikte hatırı sayılmalıdır. Eninde sonunda o da oltaya gelecektir. Hayat bu, yasası böyle.

Gelelim bazı özel olanlarına, örneğin benim en sevdiğim olta pardon balık ÇİNEKOPTUR. Pahalı bir balıktır. Büyük bir soy ağacı vardır. Kıymetlidir. Aile dizilimi geniştir. İsmi SARI KANAT olan vardır, KOFANA olan da, DEFNE YAPRAĞI veya SARI KANAT olan da. İleri derece devrimci balıklardır. Her siyasi hikayeye hemen inanmazlar. Öyle 2 koli gıdayla avlayamazsınız. Orta Doğu masallarını hiç sevmez, KARADENİZ ve EGE de yaşarlar. Elbette onlar da bir gün oltaya gelirler ama ONURLU bir yaşamın asaleti sırtlarındaki pullardan bellidir.

 Oltaya takılmaktan söz ediyoruz. Yazının başında dediğim gibi herkes için bir olta vardır. Buradaki dikkat edilmesi gereken tek şey oltaya gelene kadar sürdürdüğün hayattır. Yoksa PALAMUT gibi başlayıp TORİK kadar olabilirsin ama eninde sonunda bir tavaya veya ızgaraya konacaksın. Yani havan kime? Deniz hayvanlarının bir dini olduğunu sanmıyorum. Zira deniz altında hiçbir ibadethane yok. Zaten hesap verecek kadar da uzun yaşayamıyorlar. Vergi, kira, ÖTV, harç, gıda enflasyonu, eğitim sorunu, sağlık problemleri ve bir sürü dertten uzaklar. Oltalar olmasa gayet güzel yaşayacaklar ama AÇ GÖZLÜ insanoğlu rahat durmuyor ki, sen kalk KARADENİZ’den çık ATLAS Okyanusunu geç, Büyük Okyanus kıyılarına taa KALİFORNİYAYA kadar gidip milyon dolarlık VİLLA al, yahu hangi KIRAÇANIN akılına gelir? Hangi İSTAVRİT şu soruyu düşünür; “ Bunca yolu nasıl gittin? Hiç mi köpek balıklarıyla karşılaşmadın? Hiç mi bir olta seni avlamadı? Deniz kirliliğinden demi etkilenmedin biz burada porsiyonları ufaltırken? Hangi TORİK cesaret edebilir Marmara’dan çıkıp OKYANUSA kadar yüzmeye?

 Benim balık ve deniz bilgim buraya kadar. Tahminim benim takılacağım olta en yüksek ÇİNEKOP kadardır. Çünkü daha üstteki oltaları görme imkanım olmadı. Eğer öyle bir fırsatım olursa size mutlaka KART atarım, sağlıcakla kalın, tavalardan uzak durun ….