Eğer bir konuda tam bilgin yoksa her söylenene inanırsın. Gittin yabancı bir kente, elindeki adresi arıyorsun. Cebinde, navigasyon yüklü akıllı telefonun da yok, yandın ! Birilerine adresi sordun, adam yan komşusunu tanımıyor. Koca şehir, işi ile evi arasındaki güzergah haricinde bir çok yerin adını bile duymayan milyonların yaşadığı metropollerden bahsediyorum.
Yoksa gittin Bayburt’a, Sinop’a veya Kırşehir’e her tarafı bir saatte gezersin, kimseye adres sormaya gerek yok. Aradığın adres mutlaka önüne gelir. Zaten yabancı olduğun belli olacağından oradaki vatandaşlarımız sorarlar ve yol gösterirler sen bir şey demeden.
Tarih; derin bir alan tıpkı “ tıp bilimi” gibi. Her saniye yeni bir mikrop türünün bulunduğu, her saatte yeni yeni mikro organizmaların insan sağlığı üzerine etkileri üzerine doktora tezleri yazılıyor. Her gün yeni bir hastalık, her hafta o hastalıkla ilgili 3-5 çeşit ilaç üretiliyor. “ Tamam ben artık TIP BİLMİNE vakıf oldum” diyemezsin. Üç ay sonra yapılacak bir çalışmada tüm bildiklerinin aslında yanlış olduğunu öğrenip ŞOK GEÇİREBİLİRSİN …
Hayatımda en korktuğum ve uzak durmaya çalıştığım insan tipi “her şeyi bildiğini iddia edenler ve bu salakça iddiaya inananlardır”.
Aslında hayatlarında ücretsiz verilen her şeye balıklama atlayan bu tipler ne hazindir ki kendilerine İlahi Kudret tarafından bedava verilen değeri henüz tespit edilememiş “ BEYNİ” kullanmamaya inat ederler. Başkalarının ve de bir çoğu yalan yanlış YARIM YAMALAK bilgilerini, öğretilerini düşünmeden kabul ederler. Oysa yüce Kitabımız Kur’an da namaz kılın diyen yaklaşık 10 ayet olmasına karşılık “AKLINIZI KULLANIN, hala aklınızı kullanmıyor musunuz?, düşünmüyor musunuz? İbret almıyor musunuz “ diye uyaran yüzlerce ayeti dikkate almazlar. Sorsan derin Müslümanlar.
Her şeyi yarım yamalak öğrenme, her işi yarım yamalak yapma ve hayatımızı hep yarım yamalak düzenleme hastalığımız yeni değil.
Bu durumu sorun kabul edip çare ararsak mutlaka çıkış yolunu göreceğiz. Geçenlerde bir vatandaş bu akılla ilgili sürekli eleştirilerimden her halde rahatsız olmuş ki “ hep aklını kullanan insanları sevdiğini söylüyorsun, sen çok mu akıllısın* bir görelim” dedi. Kişi aptallığa abone olmuşsa yapabileceğim bir şey yok ! Üşünmeden yanıt verdim. “ O sözümde benim akıllı olduğuma dair bir iddia var mı? Yok. Aksine “ aklını kullananları severim dediğimde “keşke bende aklımı yeterince kullanabilsem öz eleştirisi vardır.
Aklını kullananları niye severim, “her söylenene inanmazlar, araştırırlar, çevreye insanlığa hatta inandıkları dine katkıları olur”. Son 200 hatta 300 yılda İslam Dünyası bilim adına, Fen adına, insanlık adına ne üretmiş ? Kullandıkları cep telefonundan, övünerek bindikleri lüks uçaklara, hasta olduklarında kullandıkları ilaçlara kadar her alanda “ kafir” dedikleri, “ gavur” dedikleri insanların, ülkelerin eline mahkum değil miyiz?
Sahrada; beleşten gelen petrol paralarıyla en çok 20 yıl belki daha az bir saltanatları var ve o bedevilerin yarınlar adına yaptıkları hiçbir şey yok. Fakir Müslüman ülkeler ve o ülke halkları yaşam mücadelesi veriyorlar. Orada insanlar yiyecek lokma bulamazken gidip onlardan “ bilim ve fen alanında büyük çalışmalar yapmalarını bekleyemeyiz”. Ama ya zenginliği kendi emekleri olmadan sahip olanlara ne demeli?
Üretin, emeğe saygı duyun, miskinlik yapmayın diyen bir dini yarım yamalak anlarsan sonuçta 1000 yıl önce yaşamış İBNİ SİNA ile övünmekten başka bir şey yapamazsın.