Bir şehir düşünün; kaderi madenlerinden daha karanlık. Bir şehir düşünün, maviliğe susamış; özlemle bulutları yastık yapmış. Bir şehir düşünün, ilklerin elması: Karaelması. Zonguldak, bu tanımlamaların hepsine uygun bir şehir. Tarihin her sayfasında adı geçen, din, dil, ırk fark etmeksizin insanlığı kucaklayan bir yer.
Bir rivayettir ki , "Uzun Mehmet" olarak bilinen kömürün bulucusu, Karaelmas'ın zengin kömür yataklarını keşfederken ayağına takılan siyah taşla bu şehrin kaderi yazılmaya başlar. İlk madencilerin gözünde bir nimet gibi duran bu taş, zamanla başka ellerde başka anlamlar kazanır.
İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar gibi yabancı eller, madenlerdeki zenginlikten keyif sürerlerken, yerel halkın kara taşla imtihanı başlar. Ticaretin değil, halkın sömürüsüne dönüşen bu süreç, Zonguldak'ın tarihinde kara bir leke olarak yer alır.
Ancak zaman içinde, bu karanlık tablo değişir. Yerel halkın mücadelesi ve iradesiyle, Karaelmas'ın ekmeği artık onların olur. Ancak bu zaferin ardından sorular da başlar: Madenlerin kaderimiz olmadığı dönemlerde Zonguldak ne yapıyor? Balıkçılık, tarım, hayvancılık ve deniz ticareti günümüz de ise bu potansiyellerin üzerine ne kadar gidilebiliyor?
Bugün, Zonguldak'ta gençler işsizlikle boğuşurken, geçmişteki patronlarının yerini başka patronlar almış gibi görünüyor. Gelişmeye ve ilerlemeye aç olan bu şehirde, Karaelmas'ın mirası nasıl değerlendiriliyor?
Belki de şimdi sormalıyız: Kara kömür bizim olduktan sonra ne oldu? Başka taşlardan, başka ekmeği çıkarmak mümkün mü? Patronlar değişti ama sömürü aynı mı?
Zonguldak'ın kaderi, tarih boyunca değişen bir hikâye. Belki de bugünün sorumluluğu, geçmişin hatalarını düzeltmek ve geleceğe daha umutla bakabilmektir.