Aslında her şey yalnızca “ onunla” ilgili; oy oranları ! Oy oranları stabilse başka bir durum yok düşüşte ise başka bir durum epey gerilemişse bambaşka bir durum söz konusu. Hiçbir anket firmasının saha araştırmasına gerek kalmayacak kadar net bir durum var. Halkın ağırlıklı kesimi hak ettiğini değilse de beklediği hayatı yaşayamadığı kanaatinde. Bunu görmek için sokağa bakmak yeterli. Danışmanlara veya şakşakcılara sorarsanız elbette “siz nasıl uygun görüyorsanız, öyledir efendim” diyeceklerdir. Zaten asıl sorun da ülkemizde bu danışman meselesinde ! Kesinlikle yalnızca koltuklarını koruma içgüdüsüyle ülke gerçeklerini anlatmıyorlar. Bu sorunu araştırıyorum. Başlı başına büyük bir yazı konusu.
Biz asıl konumuz olan oy oranlarına dönelim. Öncelikle sizi bundan 21 yıl öncesine götürmekte fayda var. 1999 genel seçim sonuçları ülkemizde “koalisyonla” sonuçlanan en son seçim olmasıyla farklı bir yere sahiptir. O seçimlerde büyük bir başarı kazanan merhum Ecevit’in partisi D.S.P aldığı yüzde 22 den fazla oy oranıyla (yaklaşık 7 milyon oy almıştır) seçimden birinci parti olarak çıktı. Ecevit önderliğinde kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti fazla uzun ömürlü olamadı ve 2002 de yeniden bir erken seçime gidildi.
2002 seçimleri öncesinde günümüzde olduğu kadar yoğun olmasa da anket çalışmaları yapılıyor ve tüm gazeteler yeni kurulan 2 partinin büyük sürpriz yapacağını anket sonuçlarına göre yorumluyorlardı. Bu partiler GENÇ PARTİ ile ADALET ve KALKINMA PARTİSİ idi.
Anketlerin bazılarına göre DSP oy oranlarında büyük düşüş yaşıyor ve yüzde 13 civarında oy alacağı gösteriliyordu. Kimi anket sonuçlarına göre ise Koalisyonun tüm partileri büyük oy kaybediyor ve üçü de baraj altında kalıyordu. Bu çalışma diğer anketlere göre daha fazla kabul görüyor ve DSP nin oy yüzdesi 8 ila 9 arasında çıkıyordu. Oysa sandıktan 2002 de inanılmaz bir sonuç çıkmıştı. 2 yıl önce 7 milyon seçmenin oyunu alan DSP bu kez neredeyse üye sayısı kadar oyu zor almıştı. 384 bin oy alarak yüzde 1.22 oy yüzdesi ile SİYASET TARİHİNE en büyük düşüş yaşayan bir parti olarak geçmişti. Oysa o koalisyonu seçime zorlayan MHP de baraj altında kalmıştı ama oy oranı yüzde 8.36 idi ve diğer ortak ANAP ise yüzde 5.13 oranla baraj altında kalan diğer parti olmuştu.
Halk; koalisyonu bozana değil, o koalisyonu ne olursa olsun sürdürmesini beklediği lidere kesmişti faturayı. Büyük beklenti içinde seçime giren GENÇ Parti ise yüzde 7.25 oy oranıyla baraj altında kalmıştı. En büyük talihsizlik Tansu Çiller’in D.Y.P sinde yaşanmış ve çok küçük bir oy oranıyla baraj altında kalmıştı.( yüzde 9.54)
Hiçbir siyasi analistin D.S.P nin 2002 seçimlerine yüzde 1 oy alacağını kestirememiş olması Türk seçmenin gerçekte ne denli “renk vermez” tavrını da ortaya çıkarmıştır. Son yıllarda yapılan seçimlerde alınan sonuçların belki de bundan sonra yapılacak ilk seçim için büyük bir ölçü olmadığını düşünüyorum. Elbette hiç kimse şu anda Meclis aritmetiğinde yüksek oy oranları bulunan siyasi partilerin birden bire yüzde 1 lere düşmesini beklemiyor ama 2002 seçilerinde de benzer bir durumun olduğu dikkatlerden kaçmamalı.
Günümüzde yapılan anketlerin bana göre halkın gerçek düşüncesini yansıttığını zannetmiyorum. Zira halkımız artık kime güvenip kime içini açacağından fazla emin değil. Yani kendilerini “ulusal medya” diye tanımlayan ve sürekli aynı isimleri ekranlara çıkarıp sürekli ALGI PEŞİNDE olan isimlere itibar etmediğini görmek için illa ki yeni bir seçim mi olması gerekiyor.