Koltuk meselesi var değerli insan, oraya oturup da kalkmamak var. 
Para var ucunda para.
Sen geldin şimdi iş adamı oldun, ya da sahte bir siyasetçi bir yalan attın ortaya benden başka sana işveren mi var, Allah razı olsun.
Ben sana şimdi şükür mü etmeliyim yoksa küfür mü?
Sen değimliydin üzerimden milyonlar kaldıran.
Biz değimliydik seni ağa paşa yapan.

Zonguldak, toprağının altında kömür, insanının avuçlarında alın teri taşıyan bir şehir.
Bu şehrin insanı, yüzyıldır karanlıkta çalışıyor, karanlıkta ekmek yiyor.
Yerin yedi kat dibinde, aç susuz, gün yüzü görmeden hayat mücadelesi veriyor.
Ama ne garip…
Bunca emeğe, bunca cefaya rağmen, hâlâ kendi gücünün farkında değil.
Madenci kardeşim, dünyanın en zor işlerinden birini yapıyorsun.
Ama hakkını aramak için bir araya gelmekten, omuz omuza durmaktan korkuyorsun.
Birlik olmadan ekmeğin büyümez, sesin duyulmaz, adalet yerini bulmaz.
Bunu en iyi senin bilmen gerekirdi, ama unutturmuşlar sana.
Bazen düşünüyorum...
Acaba yıllar boyu ezilmek, kandırılmak, umut tacirlerine inanmak mı bu hale getirdi bizi?
Belki de o yüzden, "ben yalnız kurtulayım da gerisi ne olursa olsun" diyen bir ruh hali sardı her yanı.
Halbuki Zonguldak’ın mayasında dayanışma var, kardeşlik var.
Halbuki biz, en zorlu zamanlarda bile yan yana durmayı bilen bir halktık.
Bugün kimse kimsenin derdine koşmuyor.
İşçi işçiye sırtını dönüyor.
Sendika desen, çoktan makam arabasına binmiş.
Siyasetçi desen, sadece seçim zamanı hatırlıyor madenciyi.
Oysa sınıf bilinci demek, "benim derdim, senin derdin" diyebilmekti.
Sınıf bilinci demek, "hep birlikte varız, hep birlikte yok oluruz" demekti.
Bunu yeniden hatırlamak zorundayız.
Yoksa sadece toprağın altında değil, üstünde de kaybolacağız.
Emeğin başkentinde, emeğin sesi duyulmuyorsa, yarınlarımızı da karanlık basacak.
Zonguldak, uyan artık.
Emeğin kıymetini, kendi kıymetini bil artık.
Çünkü kimse bizim yerimize mücadele etmeyecek.
Kimse bizim çocuklarımızı düşünmeyecek.