Zonguldak merkezli bir yayın kuruluşundayız ancak sosyal ağlarla birlikte yazdıklarımız
ülkenin dört bir tarafından da takip ediliyor. Bu yüzden sırf kent eksenli yazılar yazmıyorum.
Elbette gerektiğinde kentin sorunlarını elimizden geldiğince anlatmaya gayret ediyorum.
Bir iki gün önce Soğuksu’da bir grup dostun arasında bir çay ocağında uzun sohbet
fırsatımız oldu. Sohbette emekli bir büyüğüz de vardı özel şirket çalışanı, gemi kaptanı bir
arkadaş ve gençlerde bulunuyordu. Sohbet ilerledikçe yan masalardan da katılanlarla geniş bir
halk arenası yaşamış olduk.
En sevindiğim taraf herkes ülkede de Dünya da olan bitenin farkında. Gençlerin önceliği “
ekonomi ve gelecek kaygısı”, orta yaş grubunun ki” yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısı”
biraz daha ileriki yaşlıların endişesi “ ülkenin güvenlik sorunu” olarak ortaya çıktı.
Neredeyse çay ocağında bulunanlar ülkedeki sığınmacılar gönderilmeden ekonomik
sorunların çözüleceğine inanmıyor. Yüksek enflasyon “ üretim kaynaklı” olarak ta izah
edilebilir, kontrolsüz kamu harcamaları olarak da. Siz memurların çayından çorbasından
feragat ettik diye “ KAMUDA TASARRUF etmiş olmazsınız”. Bu ülkedeki asıl yük
kontrolsüz olarak ülkeye doldurulan ve sayıları hala net olarak belirlenemeyen sığınmacı
yığınlarıdır. Amerika bile bu yükü taşıyamaz kaldı ki bizim gibi az gelişmiş bir ülke nasıl
taşıyacak bunca sorun yumağı olan sığınmacıları. Eğitimleri dert, barınmaları dert,
beslenmeleri dert, sağlık sorunları dert, ülkemizde doğan çocukları dert, yarınlarda
yaşatabilecekleri beka sorunu dert …
Gençler “haksızlığa uğradıklarını, hatta bu şekilde KAMUDA bir işe girme şanslarının
olmadıklarını” düşünüyor. Asla ve kata iktidara güvenmiyorlar. Aldıkları diplomaların
yalnızca süs olduğunu imkanları olsa kapağı yurt dışına atmak olduğunu net bir şekilde ifade
ediyorlar.
Özel şirketlerde çalışanlar önümüzdeki yıllarda işleri kaybetme riskinin yüksek olduğunun
endişesini taşıyor. Adlıkları asgari ücretin “ günümüz şartlarında komik olduğunu ancak buna
rağmen işsiz kalmak yerine bu komik ücretlere rağmen çalışmak zorunda olduklarını”
belirtiyor.
Yaşlı emeklilerimiz Orta Doğu’da yaşanan savaş gerginliğinin sınırlarımıza dayanmasından
endişeli. Elbette bölgede olan bitene karşı kayıtsız kalamayız ama bu bölgede pehlivanlık
yapmamızı gerektirmez düşüncesindeler. Sınırlarımızın güvenliği çok önemli hatta
gerekiyorsa tüm Güney sınırların kapatılması gerektiğini savunanlar var.
En çok konuşulan “geçim sorunu” . Hiç kimse yaşadığı hayattan memnun değil. Marketleri
müze gezer gibi gezip çıkıyoruz, pazara ise akşam geç saatlerde gidiyoruz ki, ucuza sebze
meyve alabilelim” diyenler öfke dolu. Bu insanları 2 yıl daha bekletip seçime gitmenin pek
akılcı olacağını düşünmüyorum. Ben Ankara da saraydaki sayısız danışmandan biri olsam en
tepeye şu uyarıyı yapardım, “ ne kadar ekmek o kadar köfte” yani bu sıkı para politikasını
halka değil, ülkenin kaynaklarını alanlara yapın…”
Kamu özel işbirliği ile yapılan ve ödemeleri DOVİZ cinsinden yapılan anlaşmalara halk
nefretle bakıyor, o size ALKIŞ tutanlar ise aldıkları yüksek menfaatler yüzünden bunu
görmemezlikten geliyor.
Siyasette iddialı yorum yapmaktan hep uzak durmuşumdur ancak bu kez şunu net
görüyorum, eğer bu geçim darlığı, alım güçlüğü ve yüksek işsizlik birkaç yıl daha sürerse şu
anda MECLİSİ oluşturan partilerin en az üçü önümüzdeki seçimlerde büyük hayal kırıklığı
yaşayacak ve hiç ummadıkları bir parti büyük başarı sağlayacak. Ben halkın ferasetine
inanırım.
Ülkede geçim sorunu varsa ve seçim konuşuluyorsa HAMASET para etmez, bizden
hatırlatması.